|Refleks|-Oyun,Tasarım,Film,Program,Tek link,İndir
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

|Refleks|-Oyun,Tasarım,Film,Program,Tek link,İndir


 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Merkantilizm Nedir?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Uyus_Sweeti
Genel Yetkili
Genel Yetkili
Uyus_Sweeti


Ruh Hali : Merkantilizm Nedir? Deli10
Mesaj Sayısı : 392
Rep Puanı : 11612
Teşekkür Aldı : 11
Kayıt tarihi : 30/10/09
Nerden Nerden : Kocaeli
Lakap Lakap : Hacı

Merkantilizm Nedir? Empty
MesajKonu: Merkantilizm Nedir?   Merkantilizm Nedir? EmptyPaz Kas. 22, 2009 1:19 pm

MERKANTİLİZM NEDİR?

Ülkenin zenginliği sahip olunan
kıymetli maden stokları ile ölçülür.Ülke içinde altın ve gümüş girişini
artırmak için müdahaleci bir dış ticaret politikası ile mamul mal
ihracatını teşvik edip ithalatı ise önlemek gerekir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http:///www.refleksforum.com
Uyus_Sweeti
Genel Yetkili
Genel Yetkili
Uyus_Sweeti


Ruh Hali : Merkantilizm Nedir? Deli10
Mesaj Sayısı : 392
Rep Puanı : 11612
Teşekkür Aldı : 11
Kayıt tarihi : 30/10/09
Nerden Nerden : Kocaeli
Lakap Lakap : Hacı

Merkantilizm Nedir? Empty
MesajKonu: Geri: Merkantilizm Nedir?   Merkantilizm Nedir? EmptyPaz Kas. 22, 2009 1:30 pm

Merkantilizmin Tanımı

16. yüzyılın başlarından 19. yüzyılın ilk yıllarına kadarki 300 senelik
bir dönemi kapsayan Merkantilizm, bu zaman aralığında kendi içinde
değişim göstererek neticede tarih sahnesindeki yerini başlangıcına göre
çok farklı bir noktada almıştır. Fransız merkantilizmi “Colbertism”
olarak adlandırılırken; İspanyol merkantilizmi “Bulyonizm”, Alman
merkantilizmi ise “Kameralizm” ismini almıştır. “Merkantilizm” ismi ilk
defa Adam Smith tarafından kullanılmıştır. Bu döneme zaman zaman
“ticari sistem” ya da “sınırlayıcı sistem” de denmektedir. Bu sebeple
Merkantilizmi tek bir şekilde tanımlamak mümkün olmamaktadır. 18.
yüzyılın sonlarına doğru liberal düşüncenin iyice hakim hale geldiği
Merkantilist çağ, Klasik Teori’nin de öncülüğünü yapmış, ulus devletin
kurulmasına ön ayak olmuştur.

Merkantilizm; ticaretle uğraşmak, bir mal satmak anlamına gelmektedir.
İthalatı kısıtlayıp, ihracatı teşvik ederek güçlü ve zengin bir devlet
inşa etmeyi amaçlayan iktisadî milliyetçiliktir. Millî zenginlik ve
gücün, ihracatı yükselterek bunun karşılığında değerli madenler elde
etmeye paralel olduğunu iddia eder. Devleti, bir takım iktisadî
düzenlemelerle refah içinde tutmayı amaçlayan politikalar bütünüdür.
İktisadî bütünlüğü ve politik kontrolü hedefler.

Feodalizmin çöküşüne yakın tarihlerde ortaya çıkmış olan; değerli külçe
birikimini, dış ticaret fazlasını, tarımın ve üretim sektörünün
gelişmesini ve dış ticaret tekellerinin kurulmasını sert idarî
düzenlemelerle tüm millî ekonomiyi kontrol ederek sağlayıp, bir
milletin parasal zenginliğini ve gücünü birleştirerek artırmayı
hedefleyen iktisadî sistemdir.

Tüm bu tanımlamalara bakıldığında Merkantilizmin, iktisadî konularla
olduğu kadar dış politikayla da ilgilendiğini; dolayısıyla bir ülkenin
jeopolitik konumuna yön verdiği de söylenebilir. Yukarıda da
belirtildiği gibi, oldukça uzun ve tam bir fikrî bütünlüğün olmadığı bu
dönemin isim babalığını Adam Smith yapmıştır. Ulusların Zenginliği
(1776) adlı eserinde Smith, korumacı dış ticaret politikalarını
şiddetle eleştiriken, bu döneme “Merkantilizm” adını vermiş ve bu o
günden bu yana geniş kabul görmüştür.

Merkantilizmin Tarihçesi


Feodalizmin Çöküşü

Merkantilist sistem, feodalizmin külleri üzerine doğmuştur denilebilir.
Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, Avrupa geneline bakıldığında
feodalizmin sona erişinin hemen hemen her ülkede farklı tarihlere denk
geldiğidir. Bu sebeple merkantilizme geçiş, hem tarih açısından hem de
düşünce sistemi açısından ülkeden ülkeye değişiklik arz etmektedir.
Örneğin; kıta Avrupasına göre siyasi birliğini daha önce tamamlamış
İngiltere’de merkantilizm korumacı ve yayılmacı bir sistem olarak
Sanayi Devrimi için güçlü bir millî ortam hazırlarken, Almanya ve
Fransa gibi ülkelerde millî birliği sağlamaya yönelik olmuştur. Feodal
sistemdeki iktisadî yapıyı kısaca incelemek gerekirse; yaklaşık 30
kilometrelik, kısıtlı bir mesafe çerçevesinde gerçekleşen küçük ölçekli
iktisadî aktiviteyle karşılaşılır. Üretimin dayandığı başlıca temel
kaynak, tarımdır. Söz konusu sistem içerisinde belli başlı beş farklı
aktör grubu etkin görünmektedir: Krallar, Asiller, Tüccar, Rahipler ve
Serfler. Krallar parayı ve emniyeti sağlar, asiller tarımı kontrol
eder, tüccar ticarî sistemi idare eder, ruhban sınıfı genel olarak
davranışları belirler ve son olarak serfler ise sadece ve sadece hizmet
etmeye odaklanmış bir işgücünü meydana getirir. Feodal iktisadî sistem
şu dört ana başlık altında karakterize edilebilir:

1) Asil – Vasal İlişkisi,
2) Otoritenin son derece mahallî olması,
3) Otoritenin arazi sahipliğine dayalı olması,
4) Mülkiyet haklarının ha

Yukarıda da belirtildiği üzere, feodal sistemin işgücü açısından
dayandığı nokta, bir bakıma yarı köle durumunda hayatlarını sürdürmeye
çalışan serf sınıfıdır. Avrupa genelini kasıp kavuran ve “Kara Ölüm”
olarak adlandırılan veba salgını işgücünde ciddi bir eksilme meydana
getirmiştir. Bununla birlikte aynı dönemlere denk gelen reform
çalışmaları ve artan seyahat imkânları, bir yandan insanların hayata
bakış açısını değiştirirken diğer taraftan da uluslararası ticaretin
gelişmesinin önünü açmıştır. Böylece özel mülkiyet kavramı ortaya
çıkmış, genel feodal düzenle çatışmalar yaşanır olmuştur. Yukarıda
bahsettiğimiz bütün bu etkenlerin sonucunda da feodal sistemin çözülme
sürecinin başladığı söylenebilir.

Merkantilist Düşüncenin Ortaya Çıkışı

Aslında; yaklaşık olarak 16. yüzyılın başından 18. yüzyılın sonuna
kadar olan dönemi kapsayan merkantilist dönemin benzer, tek bir düşünce
etrafında kenetlenip, o yönde politikalar ürettiğini söylemek oldukça
güç, hatta imkânsızdır. Feodalizmin kıta Avrupası genelinde ortadan
kalkışının farklı farklı tarihlerde gerçekleşmesi, merkantilist
düşüncenin ortaya çıkışı ve gelişmesininde de benzer farklılıkları
beraberinde getirmiştir.

Ortaçağ’ın bitimini sembolize eden Reform ve Rönesans hareketleri, yeni
iktisadî görüşleri ve beraberinde feodal iktisat düzeninin sonunun
geldiğini de haber veriyordu. Yaşanan bu değişim, feodal yapının
özelliklerine uygun bir biçimde, yerel bazda gerçekleşmekteydi.
Yukarıda da belirtildiği üzere ülkeden ülkeye farklılıklar
gözlemlenmekteydi. Bir ada ülkesi olmasının da getirdiği avantajla
millî birliğini daha önce tamamlayan İngiltere’deki iktisadî değişim,
Almanya veya Fransa’dan daha farklı bir süreci yaşamaktaydı.

Denilebilir ki; Ortaçağ siyasî yapısında yaşanan kökten değişiklikler
ve sonucunda millî devletlerin yavaş yavaş tarih sahnesine çıkmaya
başlaması, uluslararası kapsamda yaşanan ticarî devrim ve ortaçağ
iktisat sisteminde yaşanan çöküş, merkantilizm olarak adlandırılan
dönemin kapılarını açmıştır. Bu dönemde bir yandan kantitatif
yönetemler geliştirilirken, söz konusu dönemin sonlarına doğru
liberalizme öncülük eden görüşler ortaya çıkmaya başlamıştır. İktisat
politikalarının, bir devleti güçlü kılma yolunda hizmet verecek şekilde
belirlenmensi gerektiği düşüncesi de bu değşimde etkili olan bir başka
etkendir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http:///www.refleksforum.com
Uyus_Sweeti
Genel Yetkili
Genel Yetkili
Uyus_Sweeti


Ruh Hali : Merkantilizm Nedir? Deli10
Mesaj Sayısı : 392
Rep Puanı : 11612
Teşekkür Aldı : 11
Kayıt tarihi : 30/10/09
Nerden Nerden : Kocaeli
Lakap Lakap : Hacı

Merkantilizm Nedir? Empty
MesajKonu: Geri: Merkantilizm Nedir?   Merkantilizm Nedir? EmptyPaz Kas. 22, 2009 1:31 pm

Gelişme

Merkantilizm, savaş ve çatışmadan başka hiçbir şeyin ön planda olmadığı
bir dönem anlamına da gelmektedir. Ticarî anlaşmalar her zaman siyasî
idi ve iktisadî rekabet aynı zamanda siyasî rekabet demek oluyordu.
Merkantilizmin gelişme sürecinde iç ve dış siyaset kavramlarında da bir
takım değişiklikler meydana gelmişti. İç siyasette, ücret ve fiyatların
düzenlenmesi ön plandaydı. Bununla birlikte; iş gücü haklarına yönelik
kanunî düzenlemeler zayıf kalırken, tüketim konusunda ayrıntılı yasalar
hazırlanıyordu. Dış siyasette ise; dış ticaret fazlası, deniz ticareti
ve sömürge sistemi en fazla önem verilen konu başlıklarıydı.

16. Yüzyıl

16.yüzyıl, iktisat biliminin doğduğu dönem olarak kabul edilebilir.
İktisadî konular ve sorunlar üzerine yazılı ilk ciddi eserler bu
dönemde karşımıza çıkmaktadır. 1571 yılında ölen John Hales, ekonomi
ile ilgili görüşlerin ayrı bir bilimdalı olarak ele alınması
gerektiğini belirten ilk kişidir. Hales kendisinden sonra gelen Locke,
Hume, Adam Smith, John Stuart Mill gibi düşünürlere önderlik etmiştir.

Miktar Teorisi de ilk kez yine bu yüzyıl içinde ortaya çıkmıştır. 1552
yılında ünlü bilgin Copernicus, Prusya Meclisi’ne sağlam bir para
sisteminin nasıl kurulabileceğini anlatmış, 1556 yılında da Polonya
Kralı’nın emriyle bu konudaki düşüncelerini yazılı ortama aktarmıştır.
Copernicus’a göre, para bollaştığı zaman değerini kaybetmektedir.

Amerika kıtasının altın ve gümüş stoklarının Avrupa’ya; öncelikle de
İspanya’ya akmasıyla 1550’li yıllarda Avrupa’da fiyat devrimi olarak
adlandırılan ani fiyat artışları kaydedilmiştir. Değerli madenlerin
bollaşması ile fiyat artışları arasındaki ilişki birçok düşünürün
dikkatini çekmiş ve bir İspanyol rahip, Navarrus 1556’da teoloji
konusunda yazdığı bir kitapta faiz konusunu da ele almıştır. “Para ,
nerede daha kıtsa orada, bol olduğu yere göre daha kıymetlidir. Para
talebi nerede kuvvetli ve arzı azsa orada daha kıymetli olur” diyerek
miktar teorisini ortaya koymuş; miktar teorisini, arz – talep
teorisinin bir uygulaması olarak ele almıştır.

Miktar teorisinin asıl sahibi olarak ise bir Fransız hukuçusu olan Jean
Bodin kabul edilmektedir. Bodin, miktar teorisini 1568’de yazdığı “Bay
Malestroit’nun Paradokslarına Bir Cevap” adlı eserinde ilk kez ortaya
koymuştur. Ona göre fiyat artışlarının temel olarak beş ayrı sebebi
bulunmaktaydı. Altın ve gümüşün bolluğu, monopoller, ihracat ve israf
sebebiyle ortaya çıkan mal kıtlıkları, kralların ve asillerin lüks
içindeki yaşantıları ve madenî paranın ayarının bozulmasıdır. Bodin’e
göre fiyat artışlarındaki en önemli etken, altın ve gümüş bolluğuydu.
Bodin bunun yanısıra faize dinî sebeplerle karşı çıkmış, dış ticareti
onaylamış ancak ihracatın fiyatları yükseltirken, ithaların
düşüreceğini savunmuştur.

17. Yüzyıl

17.yüzyıla gelindiğinde, merkantilizm ile ilgili olarak karşımıza çıkan
ilk önemli kişilk, Gerard de Malynes’dir. Döviz işlemlerinin sıkı bir
kontrol altında tutulması gerektiğini savunan Malynes bu yüzden
kendisinden sonra gelen merkantilistler tarafından “külçeci”
(bullionist) olarak adlandırılmıştır. “Saint George for England
Allegorically” adlı eserinde Malynes, iktisadî etkenleri mecazî bir
dille açıklamış ve faiz ile döviz kurlarını kontrol edilmeleri gereken
en tehlikeli unsurlar olarak ilk sıraya yerleştirmiştir. İngiliz
İmparatorluğu’nu bir eve benzeterek, harcamaların gelirden fazla olması
durumunda sıkıntı doğacağını belirtmiş; ticarî bilanço deyimini
kullanmamakla birlikte bir ülke açısından ihracat ve ithalat
denkliğinden söz ederek, bu denkliğin eksiye dönmesinin söz konusu
ülkenin zenginliğini kaybetmesi anlamına geleceğini iddia etmiştir.

1608 ile 1654 yılları arasında yaşayan Edward Misselden adlı tacir,
“Free Trade or the Means to Make Trade Flourish” adlı eserinde
ticaretle bireysel olarak ilgilenen kişileri desteklemiş ve tekelci
firmaları, başta da ünlü East India Company’yi şiddetle eleştirmiştir.
Kitabının adında serbest ticaretten bahsetse de, bir merkantilist
olarak Misselden’in kast ettiği, ihracatı artırıp ithalatı
sınırlandırmak için ihracatı dizginleyen bir takım kurallardan
kurtulmak ve özellikle East India Company gibi tekelci ihracatçıların
etkisinin sınırlandırılmasıdır. Böylece İngiltere dışına olan değerli
maden akımı sınırlandırılarak, ülke zenginliğinin artırılacağını
öngörmekteydi.

İngiliz East India Company’nin yöneticilerinden olan Thomas Mun,
merkantilist düşüncenin en önde gelen temsilcilerinden birisidir. “A
Discourse of Trade from England unto the East Indies” ve “England’s
Treasure by Foreign Trade” adlı eserleri, gerek merkantilist gerekse
iktisadî düşüncenin gelişmesinde son derece etkili olmuştur. İlk
kitabında o dönemki iktisadî durgunluğun sebebi olarak Mun; yabancı
paralardaki devalüasyona karşın Ingiliz parasının değerinin aynı
kalmasını öne sürüyordu. Fakat bu durumdan çıkış İngiliz parasının da
devalüe edilmesi değildi. Ona göre çare; yabancı malların az
tüketilmesi, ihracatın artırılması, ithalatı ikame edecek mal
üretiminin ve balıkçılığın teşvik edilmesi ve aşırı yiyecek – giyecek
tüketiminin önüne geçilmesiydi. İkinci ve görece daha modern olan
kitabında ise Mun, ekonomik kalkınma ile dış ticaret arasındaki
ilişkiyi konu edinmiştir. İhracatın her zaman ithalattan fazla olması
gerektiğini, ithal mallarını ikame edici üretime önem verilmesini ve
ihrac edilen ürünlerin hammadde değil, işlenmiş son ürünler olması
gerektiğini savunmuştur. Mal ihracının yanı sıra; denizcilik,
bankacılık ve sigortacılık gibi hizmet satışlarının da ülkeye döviz
kazandıracağını belirterek Mun, modern ödemeler dengesinin en önemli
kalemlerinden biri olan görünmeyen işlemleri de ticaret dengesine
eklemiş oluyordu. Önceki merkantilistlerin aksine Mun; bir ülkenin
zenginlik göstergesi olarak biriktirilen külçelerin yanı sıra, eldeki
mal ve kaynakların da çok önemli olduğunu söylemiş ve ticaret, hazine
ve siyasî gücün bir ve aynı şeyler anlamına geldiğini iddia etmiştir.
Dış politika ve özellikle dış ticaret politikası adeta bir savaş aracı
olarak kabul edilmiştir. Klasik İktisat düşüncesi bunun tam tersini
savunurken, 1929 Büyük Buhranı’nın hemen ardından düşünceleri öncelikli
olarak kabul görmeye başlayan Keynes, merkantilizmden bu sebepten
dolayı övgüyle bahsetmiştir.

Fransız kralı 14.Louis’nin maliye bakanı olan Jean Baptiste Colbert
zamanında merkantilizm Fransız devletinin resmî politikası haline
gelmiş ve bu yüzden Fransız merkantilizmi “Colbertizm” olarak
adlandırılmıştır. Fransız merkantilizmi, İngiliz merkantilizminin
aksine devlet müdahaleleriyle yönlendiriliyordu. Bir başka deyişle
İngiliz merkantilizmi büyük bir hızla devlet müdahalelerinden
kurtulmaya yönelmişken, Fransız merkantilizminde bu müdahaleler
kurumsal hale getirilmiştir. Colbert döneminde sanayi çeşitli
şekillerde desteklenmiş ve gümrük vergileriyle korunmuştur. Fransa
içerisindeki eyaletler arası gümrük vergileri kaldırılmış, tek bir
Fransız Gümrük Tarifesi getirilmiştir. Her şeyin devlet gözetiminde
olduğu bu sistemde, Fransız sanayiinin dışa olan bağımlığını azaltmak
için mümkün olan tüm tedbirler alınıyordu. Fransız sömürgeleri artıyor,
ticaret gelişiyor ve Colbert feodalizmden kalan tüm düzenlemeleri
ortadan kaldırarak Fransız ulus-devletinin hakimiyetini tam anlamıyla
yaymak istiyordu.

Merkantilizmin tek bir tanımını yapmanın güçlüğüne delil oluşturacak
olan bir diğer örnek de Alman tipi merkantilizmdir. Kammeralizm olarak
adlandırılır. Kralın veya prensin hazinesi anlamına gelen “Kammer”
kelimesinden türemiştir. Çünkü amaç, devlet hazinesinin
zenginleştirilmesi, gelirlerin artırılmasıydı. Bu akımın ortaya çıktığı
dönemde Almanya, birbirleriyle sürekli mücadele halinde olan birçok
prensliğe bölünmüş durumdaydı. İngiltere, Fransa ve Hollanda’nın hızla
geliştiği o tarihlerde Kameralizm, Alman devlet memurlarını eğiterek
iktisadî kalkınmayı sağlamaya yönelik bir araç haline gelmiştir.
Kameralist düşünce de, İngiliz ve Fransız meslektaşlarına benzer
görüşleri savunmuş, bazı noktalarda ise onlardan ayrılmışlardır. Altın
ve gümüş biriktirerek millî zenginliğin artacağını öne sürmüş, devlet
müdahalesini savunmuşlardır. Ancak; İngiltere’de tüccar ve işadamları
kısa broşürlerle merkantilist düşünceyi savunurken, Almanya, hukuk
profesörleri ve maliyecilerin ortaya koyduğu son derece ayrıntılı ve
uzun eserlere şahit olmuştur. Kameralistler dış ekonomik ilişkiler,
ticaret ve ödemeler dengesi gibi konularla çok az ilgilenmiş, ağırlığı
yurtiçi tarım ve sanayi konularına vermişlerdir. İngiltere'deki
sistemin aksine, birey ile devlet arasında iktisadî açıdan bir menfaat
birliği olması bir yana, sürekli bir çıkar çatışması yaşanacağını ileri
sürmüş, devletin mutlak otoritesi lehine fikirler geliştirmişlerdir.


18. Yüzyıl ve Merkantilizmin zayıflaması

17.yüzyılın ortalarından itibaren, işadamları ve tüccarların yanı sıra
bazı düşünürler de iktisadî konularla ilgilenmeye başladılar. Bunun
sonucunda, kişi hürriyetine daha fazla önem veren ve devletin
müdahaleci sistemine karşı çıkan; dolayısıyla merkantilizme karşı gelen
bir zümre ortaya çıkmış oldu. Bunlara göre, ekonomi kendi kendine şekil
verebilecek, dışarıdan herhangi bir müdahaleye ihtiyaç hissetmeyen bir
sistemdi. Dış etki ne kadar az olursa, ekonomi de o kadar iyi
çalışırdı. Ayrıca kısıtlama ve müdahalelerin ortadan kalkması, hem
kişiler hem de ekonomi için çok daha iyi olacaktı. Nasıl ki
merkantilist düşüncenin uygulanışı ülkeden ülkeye değişiyorsa, ortaya
çıkan bu yeni liberal düşüncelerin etkileri de farklı farklı olmuştur.
Çok sayıda sanayici ve tüccarı içinde barındıran orta sınıfın
İngiltere’de yaygın olması, liberal fikirlerin benimsenmesini
hızlandırırken, daha yavaş ve dar kapsamlı olsa da Fransa ve Hollanda
bu akımda İngiltere’ye eşlik etmişlerdir. Fakat, bir ulus-devlet olma
yolunda diğerlerini geriden takip eden Almanya ve İtalya ise
merkantilizme sıkı sıkıya bağlı kalmış ve libaral düşüncelere
sınırlarını en azından bir süre daha sıkı sıkıya kapatmışlardır.

Merkantilist düşünce sisteminin sağlam temeller üzerine oturmasında en
önemli rollerden birisinin Thomas Mun’a ait olduğundan bahsedilmişti.
Mun’un ardından iktisadî düşüncede iki yeni temayül belirmişti.
Birincisi, kantitatif yöntemlerin iktisadî düşünce içinde kabul görmeye
başlaması; diğeri ise, ekonomik sistem üzerindeki devlet müdahalesinin
azaltılmasını savunan liberal düşüncedir.

Liberal Düşünceye Doğru

İktisadın, bir bilim dalı olma yolunda önemli adımlar atılmasını
sağlayan merkantilizm, liberal düşünce sisteminin de kapılarını
aralamıştır. Bu geçiş döneminin en önde gelen isimleri; John Locke,
Josiah Child, Nicholas Burbon, Dudly North, John Law, Richard
Cantillion, George Berkeley ve David Hume gibi kişilerdir. Genel olarak
merkantilizmden liberalizme geçiş dönemini şekillendiren, yeni ve
farklı fikirler üreterek liberal düşüncenin temellerini atan bu bilim
adamlarından Dudly North, merkantilizmi tümden redderek liberalizme
geçişi savunmuştur. David Hume ise, iktisadın bağımsız bir sosyal bilim
olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Otomatik denge mekanizması, tam
serbest ticaret, liberal dış ticaret dengesi, külçecilikten uzaklaşma,
kâğıt paranın tavsiye edilir olması, para, faiz, emek vb kavramlar
üzerine derinlemesine analizler yapılmaya bu dönemde başlanmıştır.
James Steuart, devlet müdahalesini savunan “son merkantilist” olarak
tarihteki yerini almıştır.

Fransa’da uygulanan ve Colbertizm adı verilen merkantilist sistem,
ağırlıklı olarak sanayi üretimine önem verdiğinden, tarımla uğraşan
kesimin yoğun tepkisine sebep olmaktaydı. Uzun yılların getirdiği
birikimin sonucu olarak, halk kurulu düzeni ortadan kaldırmak
istemekteydi. Bunun sonucunda, liberalizme giden yoldaki en önemli adım
atılmış ve “fizyokrasi” olarak adlandırılan iktisadî düşünce akımı
ortaya çıkmıştır. Fizyokratlar; bir lidere sahip ve yazar kadrosu ile
bir dergi etrafından bütünleşmiş olan ilk modern iktisadî düşünce okulu
olarak kabul edilmektedirler. Kurucusu François Quesnay’dır. Doğal
düzeni ve doğa kanunlarını ön plana almışlar; olayların gidişatına
bırakıldığında bir şekilde kendi dengesini bulacağını iddia
etmişlerdir. Bu düşünce akımının babası olarak John Locke
gösterilmektedir. Dünyaca ünlü “Bırakınız yapsınlar, bırakınız
geçsinler” (Laissez faire, laissez passe) söyleminin sahibi yine
fizyokratlardır.

Böylece liberal düşünceye doğru olan eğilim gittikçe artmış ve Adam
Smith’in 1776 yılında yayınlanan “Ulusların Zenginliği” adlı eseriyle,
klasik iktisat düşüncesi ve liberalizm tam anlamıyla başlamıştır.
vikipedia
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http:///www.refleksforum.com
Uyus_Sweeti
Genel Yetkili
Genel Yetkili
Uyus_Sweeti


Ruh Hali : Merkantilizm Nedir? Deli10
Mesaj Sayısı : 392
Rep Puanı : 11612
Teşekkür Aldı : 11
Kayıt tarihi : 30/10/09
Nerden Nerden : Kocaeli
Lakap Lakap : Hacı

Merkantilizm Nedir? Empty
MesajKonu: Geri: Merkantilizm Nedir?   Merkantilizm Nedir? EmptyPaz Kas. 22, 2009 1:31 pm

Merkantilizm Nedir?

Devletin ekonomiye müdahalesi, 17. yüzyılda Merkantilistlerle başlar. 16.
yüzyıl ile 18. yüzyıl arasında politika ve pratik tavsiyelerden oluşan akıma
Merkantilizm denir. Merkantilizmde temel düşünce toplumun zenginliğidir.
Merkantilist yazarlar toplumların zenginliğini sahip oldukları altın ve gümüş ile
ölçerler. Dış ticareti geliştirebilmek için milli ekonomiler geliştirilmelidir. Devlet
gerekirse müdahale etmeli ve mili ekonominin gelişmesi için faydalı gördüğü
önlemleri almalıdır. Merkantilizm, ekonomik ulusçuluk ve devletçilik; devletçilik,
ulusal ekonomiyi koruyuculuk, sanayicilik sorunlarında toplanır.
Merkantilist dönemde kamuya ait harcamalar artma eğilimi göstermiştir.
Devlet müdahalesinin genişlemesi ile yeni tip bir gelir kaynağı kabul edilen
hükümdar imtiyazları (ayrıcalıkları) ve bunlara dayanan gelirler de gelir olarak
kabul edilmiştir. Vergiler, kamu harcamalarını karşılamada en önemli kaynak
değildir. Vergiyi devletin bireye sağladığı koruyu işlemlerin bir karşılığı sayan
görüşler Merkantilist yazarların fikirleri arasındadır. Bu dönemde kamu kredisi
gelişmeye başlamıştır. Bütçe henüz bir kurum olarak gelişmemiştir. Bütçe hakkı
ile ilgili ilk adımlar bu dönemde atılmıştır.
EGEM YAYINLARI
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http:///www.refleksforum.com
 
Merkantilizm Nedir?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Yeni Merkantilizm Nedir?
» C# Nedir?
» Korozyon Nedir?
» Merkantalizm Nedir?
» İlaç nedir ?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
|Refleks|-Oyun,Tasarım,Film,Program,Tek link,İndir :: Eğitim E-Book :: işletme-iktisat-
Buraya geçin: