- Talih verimli çalışmaya bağlıdır.
- İki kere düşün, bir kere yaz.
- Arının yuvasını yıkan, balın tatlılığıdır.
- Aşk klavuz istemez, tek başına yol alır.
- Her tarafa bakan, hiç bir şeyi görmez.
- İzlemek cehennemden daha yakıcıdır.
- Meyvesini yediğin ağacın dalını kesme.
- Meyve veren ağaca balta vurmazlar.
- Kılıcın kendisiinsanı çoğunlukla savaşa iter.
- Bir şah delirdiği zaman Kafkaslarda savaşa gider.
- Cahil dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun.
- Arapça bir dildir, Farsça yemeğin sonunda yenen tatlı, Türkçe'yse san'at.
- Aynadaki görüntünü beğenmiyorsan; aynayı değil kendini değiştir.
- Ben ölüyü yıkadım; cennete mi, cehenneme mi gideceğine karışmam.
- Bilge kişi bilgeliği arar, akılsız kişi onu bulduğunu düşünür.
- Hiç kimse gayret etmeden başarıya ulaşamaz.
- Hırsız kalabalık ve huzursuz bir ortam ister.
- Hayatta açlıktan sonra yalnızlık gelir.
- Çocuğuna meslek öğretmeyen, ona hırsızlığın yolunu açmış olur.
- Dünyadaki bütün ızdıraplar aza kanaat etmemekten ileri gelir.
- Dünyanın bütün karanlıkları bir araya gelse bir mumun ışığını söndüremez.
- İnsan gülünce bu başkalarının hesabınadır, ağlayınca bu kendi hesabınadır.
- Eğerle meğer evlenmişler, keşke isimli bir çocukları olmuş.
- Söz bir tasmadır, onu sarfedenin boynuna takılır.
- İnci ele geçtikten sonra denize ne gerek var?
- İnsanın kimliği dilinin altında saklıdır.
- Nasıl indireceğini bilmediğin eşeği dama çıkarma.
- On yoksul bir kilime sığar ama bir ülke iki padişaha yetmez.
- Öncekiler ekti, biz yedik; şimdi biz ekiyoruz, gelecektekiler yesin.
- Öğretmenin aşağılamaları babanın övgülerinden daha iyidir.
- Sabır acı kökleri, fakat çok tatlı meyveleri olan bir ağaçtır.
- Yedi derviş bir posta oturur da, iki hükümdar dünyaya sığamaz.
- Cahiller okumuşların cevaplayamayacağı soruları sorarlar, sersemler
akıllıların yedi yılda cevaplandıramayacağı soruları bir günde sorarlar.
- Hiç birşey bilmiyor, bilmediğini de bilmiyor, öğret ona çocuktur. Pek
çok şey biliyor, bildiğini de biliyor, takip et onu, akıllıdır.
- İstanbul'u ömründe bir kere gören ya İstanbul'a gelirken yolda ölür, ya İstanbul'da ölür, ya da İstanbul hasretiyle ölür.