I.Bölüm
1-3 YAŞLARI ARASINDAKİ ÇOCUKLARDA ÇALMA EYLEMİ
Bu yaş grubu içersindeki çocukların sevdikleri nesnelerin kendi mülkiyetinde imiş gibi bir duyguya sahip oldukları görülüyor. Ama bu duygu yerini ileride karşılıklı değiş tokuş daha sonrada sevdiği arkadaşları ile paylaşma hissine bırakıyor.
Çocukların fırsatını buldukları an şeker aşırmalarına ya da gördüğü bir oyuncağı sahiplenerek diğer bir çocuğun olmasına rağmen el koyması mülkiyet duygularının tam olarak gelişmediğini görürüz. Bu fiillerinden dolayı onları suçlayamayız. Ama onlara bu tür davranışların hoş olmadığını anlatmak amacıyla küçük cezaların verilmesi, büyüdüklerinde hırsızlık yapmaya kötü bir fiil nazarıyla bakmalarını sağlayacaktır.
Ancak verilen ceza da yetersizdir. Bir çocuk yetiştiği ortam nedeniyle de hırsız olarak yetişir. Babası hırsızlığı ile ün yapmış, annesi ise eli uzunluğuyla bilinen bir çocuk bu ortamın etkisinde kalacak ve hırsız olacaktır. Bu durumdaki bir çocuğun kendisine sabırla güvenilip sevgi verilecek bir ortama alınması gerekmektedir.
Bu konuyla ilgili bir misal verelim. Hırsızlık yapan bir çocuk suçunu itiraf ettikten sonra ıslah evine değil de bir aile yanına gönderiliyor. Bu aile çocuğun çaldığı parayı sahibine veriyor ve çiftlikte çalışıp bu parayı kendilerine taksitler halinde onun ödemesini sağlıyorlar. Ayrıca çocuğun bütün eğitimi de bu aile tarafından karşılanıyor. Çocuğa gösterilen ilgi ve sevgi sonucu çocuk baba ve annesinin hırsız olmaları ve bu ortamda yetişmesi nedeniyle kazandığı hırsızlık duygunun yerini insanlara zarar vermemenin daha yararlı bir takım fiiller yapma hissine bırakıyor.
En önemli husus bir çocuğun kötü huylardan arınması zorlamayla değil içten gelerek kabullenmesine bağlıdır. Ceza korku değil, sevgiyle böyle bir değişiklik söz konusu olabilir.
II.Bölüm
ERKEN ÇOCUKSAL DÖNEMDE VİCDANIN GELİŞTİRİLMESİ VE EĞİTİMİ
Çocuklarda mülkiyet duygusunun gelişmesi ile etrafındaki eşyalara vermiş olduğu zararlardan dolayı cezalandırılacağı korkusu da ortaya çıkar. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus cezanın çocuğun kendisini sevdiğine inandığı bir kişi tarafından verilmesinin gerekliliğidir.
Çocuktaki ceza korkusu kendinin işlediği bir suçun yerine cezası daha az olacak başka bir suçu işlemiş gibi göstermesine neden olabilir. Böylece anne ve babasından az ceza güvencesi almaya çalıştığı görülür. Suçu ortaya çıkınca ama şu suçum böyle aza verdiniz diyerek kendini savunur.
Bir çocuk kırdığı meyve kabından dolayı ceza alacağını bildiğinden önemsiz ve kullanılmayan bir tabağı kırmış gibi annesinden özür diliyor. Annesinin “önemi yok” diye cevap vermesi vicdanındaki korkuyu dindiremediği için bir kez de babasından özür diler. Ondan da aynı cevabı alır. Kısa bir süre sonra meyve kabının kırıldığı ortaya çıkar ve kıracak tek kişininde evin tek çocuğu olan küçüğe sorulunca alınan cevap “ama siz önemi yok dediniz” olmuştur. Aslında bu çocukların gerçek ile hayal arasında bir düşünce gücünden kaynaklanıyor. Erişkinler ise gerçek olayları saptayıp iç dünyalarına aktarmakla yetinirler.
Çocuklar her, zaman işledikleri suçu hafifmiş gibi göstermeye çalışmazlar. Bazen bunun yerine suçun yansıtımı yani başka biri yapmış gibi gösterme yolunu seçerler. Küçük çocuğun şekerlikteki şekerleri aşırıp sonrada kuşun üzerine atarak cezalandırması buna bir örnektir.
Eskiden Yahudiler işledikleri suçları bir keçinin üzerine yıkar ve günah keçisi diye adlandırılan hayvanı dinsel bir seramoniye uyarak kovalayıp ya çöle terk eder ya da bir kayalıktan aşağıya yuvarlanıp ölmesini sağlarlarmış. Böylece Yehova'nın gazabından kendilerini kurtardıklarına inanırlarmış. Demek ki çocuk cezasını çekmediği kötü eylem sonucunda suçu işlemeden öncekine nazaran daha kötü olabilir.
Suç bir sevginin yitirilmesine neden olacaksa çocuk bir ön cezalandırıcı yoluna giderek bu sevgiyi kaybetmemeye çalışır. Nasıl mı? Annesinden izinsiz aldığı sosisleri yiyen çocuk, bu yaptığının fark edilmesi sonucu hem annesinin sevgisini kaybedecek hem de ceza görecektir. Bu durumdaki çocuk annesinin kendisine vereceği cezadan daha ağır bir ceza verir. Koşarken düşerek dizini sıyırır. Annesi hemen koşarak ona şefkatle yaklaşır. Bu fırsatı bilen çocuk “Düşmemi Allah istedi, sos lire izinsiz aldığım için” der. Çocuk böyle yapmakla annesinin sevgisini kaybetmez, hatta yeni sevgi kanıtlarını eline geçirir ve cezadan kurtulur.
Çocuklarda sevgi sık sık yön değiştirir. Dünyaya gözlerini açan çocuk ilk olarak annesini hisseder. Biraz büyüyünce annesinden gördüğü sevgiyi babasının araya girerek engelleyeceği endişesine kapılır. Bazen kızar ve babasını istemez. Bazı hallerde bunun terside olabilir. Anne istenmez olur.
III.Bölüm
CEZASI ÇEKİLMEMİŞ HIRSIZLIKLARA KARŞI GÖSTERİLEN VE VİCDANDAN KAYNAKLANAN TEPKİLER
Hırsızlık suçunu işleyip ele geçirilemeyen çocuklar bundan dolayı bir kıvanç duyarlar. Hatta bu eylemi tekrarlayarak büyüklere ait eşyaları aşırmanın tadını çıkarırlar. Ama bir zaman sonra yapılan bu hırsızlıklar vicdan duvarına çarparak rahatsızlık vermeye başlar. Vicdan bulunulan yetişilen-ortamın yapısına bağlı olarak gelişen bir duygudur. Eğer bir çocuk hırsız bir ailenin çocuğu ise yapılan kötü eylemlerin sanki o kadar da üzücü şeyler olmadığı kanısına sahip olur. İyi bir gözetim altında yetişen çocuk yolda giderken bahçe duvarından sokağa sakmış meyve ağacından bir meyve koparınca bir kaç gün o sakaktan geçemeyecek kadar vicdan acısı duyar.
Vicdan hatta o kadar etkili olur ki çocuğun yaşayış tarzını bile değiştirebilir. Bir çocuk dersleri iyi olmadığı gerekçesiyle kız kardeşini örnek alması için sık sık uyarılır. Çocuk ise babasının kız kardeşini kendisinden daha çok sevdiği düşüncesine kapılır. Bir gün babasının cüzdanından hatırı sayılır miktarda para aşırır. Ama baba bunun farkına varmaz. Çocuk çaldığı paranın farkedilmemesi üzerine vicdanı ile baş başa kalır.
Vicdanı her fırsatta ona hırsız olduğunu hatırlatır. Aslında abasının kendisine göre - az olan sevgisinden mahrum olmamak için suçunu itiraftan kaçınır. Çaldığı parayı ise kendi için değil de babası tarafından çok sevildiğine inandığı kız kardeşine hediyeler için harcar. Bu hareket dahi vicdanının verdiği rahatsızlığı engellemeyince kendini kitap okumaya verir. Ayrıca evde hırçın bir tutum sergiler. Annesine karşı saygısızca davranarak ondan ceza koparmaya uğraşır. Bu cezaları yaptığı hırsızlık için sayacaktır. Bir danışman vasıtasıyla suçunu itiraf eden çocuk yine eski yaşantısına dönüş yapar.
Çevresi tarafından kendine bir değer verilmediğine inanan çocuklar, kendilerini ispatlamak amacıyla bazen bu gibi hırsızlık olaylarına karışır. Bir de ceza görmezse kendilerine güvenleri artar ve ileride daha büyük suçlara doğru yol alırlar.
Annesinin ölümünden kendini sorumlu gören kız, babasına onun yokluğunu hissettirmemek için çok çalışır. Hatta annesinden bir zamanlar aşırdığı az miktardaki paranın cezasını çekmek amacıyla başkasının kaybettiği parayı kendi çalmış gibi gösterecek hale gelir. Bir psikiyatriste götürülen kız bir kaç seans sonunda her şeyi açıklar. Tedavi sonunda sınıfta tembel olarak bilinen ve bedenen zayıf olan kızda bir gelişme meydana gelir. Bu da gösteriyor ki işlenen bir suçun ağırlığı sadece ruhsal yönden etkilemeyip bedenen de etkisini gösterir.
Genel olarak bir bakış yapılırsa çocukların işledikleri suçlara karşı ceza almayınca gösterdikleri beş tepki vardır.
1- Bilinçsizce kendilerini ele verirler.
2- Etrafındakileri kışkırtarak onlardan ceza almak için hırçınlaşırlar. Aldıkları cezayı esas işledikleri suça karşılık olarak kabul ederler. Ancak bunun yeterli olduğuna vicdanlarını ikna edemezler.
3- Çete kurarak işlediği suçu sadece kendisi tarafından işlenmediğini göstermektir. Böylece toplum onu tekrar arasına kabul edecektir.
4- Kendi kendini cezalandırma yoluna giderler. Bu ceza çok ağır olur. Böylece çevresindeki insanların kendisine acımasını sağlamaya çalışırlar.
5- Patolojik özellik gösteren durumlarda ise benzer bir suç saptanarak kendi üzerine alıp ceza görmek istenir.
IV.Bölüm
ÇOCUK HIRSIZLIKLARININ BİLİNÇALTI KÖKENLERİ
Çocuklar çaldıkları şeylerin cezası olarak iyi bir dayak yer ya da bu yaptığından dolayı bir müddet azarlanır ve sevgisiz bırakılır. Ama önemli olan cezayı gerektirecek şekilde suçun işlenme nedenidir. Bunun araştırılması gerekir.
Otto adında bir çocuk postacının bisikletinde bulunan paketi aşırır. Paketin içini açan çocuk onu tuvalete boşaltır. Yakalanınca da “işe yarar bir şey vardır diye aldım. Yiyecek, giyecek ya da elişi yapımında kullanacağım bir şey...” der. Babası paketin masrafını karşılar ama olay mahkemeye intikal eder.
Yargıç bilirkişi olarak bir ruh bilimciden araştırma yapmasını ister. Yapılan araştırma sonucu çocuğun annesinin hamile olduğu ve yakında doğacak olan kardeş ile paket arasında bağlantı bağlantı olduğu görülür. Postacının eşi ebe olduğu için bebeği onun getireceğine inanan çocuk pakette olduğu düşüncesiyle hırsızlık eylemini gerçekleştirir. Bu hırsızlıktan sonra gördüğü rüyalarda ise annesini bir eve benzetip içinin boş olduğunu gördüğünü açıklamıştır.
Çocukların yaptığı hırsızlıkların temelinde bilinçaltından gelen dürtülerin rolü büyüktür. Bunun önlemek amacıyla yeterli bir eğitim verilmelidir. Ayrıca olgunlaşmasını sağlayacak şekilde güven ve sevgi. Otto'nun olayında yargıç “eskisinden daha fazla sevgi verilmesi” kararına varmıştır.
Çocuk mahkemelerinde yargıcın çocuğu ıslahevine mi yoksa ailesinin yanında gözetim altında mı tutmaya karar vermesi için işlenen suçun temeline inilmelidir. Bazen araştırma yapılmaksızın verilen ceza çocuğun vicdanındaki rahatsızlığı giderdiği görülür. Bu nedenle tekrar suç işleme arzusu ortaya çıkabilir.
Para çalan bir çocuğa verilecek en güzel ceza onu borçlandırarak taksitler halinde ödemesini sağlamaktır. Ayrıca iyi bir eğitimin verilmesi tamamlayıcı bir maiyet taşır. ,,,,
Eğer psikolojik bir sorun varsa tedavi uygulanmalıdır. Tedavi sonucu çocuk daha sağlıklı davranışlar sergileyebilir.
V.Bölüm
JALONDA NİÇİN ÇALAR?
Bir kızın ailesinden yeterli ilgiyi görmemesi ve bunun ruhsal etkileri sonucu hırsızlık yapması konu edilmiştir. Mahkemeye intikal eden olay sonucu bir psikiyatrist tarafından bazı testlerden geçirilen kızın her teste verdiği tepki ve yorumları şunlardır;
Ağaç testinde kağıdın sol üst köşesine küçük bir ağaç çizmesi kızın gözden uzak olmak istediğini ortaya koyar. Ağacın bir toprak zemine yerleştirilmeyişi ailesi ile köklü ilişkilerin olmadığını gösterir. Dikenli bir görüntü arz eden ağacın üzeride bir örtü ile kaplanmıştır. Bu ise çirkinliğinden dolayı gizlenmeye çalıştığını gösterir. Sisli bir ortam çizilmeside düşüncelerindeki düzensizliği ortaya koyar.
Z testi; değişik şekillerde bezenmiş olan tablolar hakkında görüşleri alınıp sonrada bu düşüncelere göre yorum yapmaya dayanan bir testtir. Kızın düşüncelerine göre yapılan yorumlarda ise lise son sınıfta olmasına rağmen düşünce ufkunun orta 3 teki bir çocuğa eş olduğu görülmüştür. Gerçek ile hayali karıştırabiliyor.
Düss testi ise anlatılan küçük bir olayın sonunda sorulan soruya verilen cevabın yorumuna dayanan testtir. Bu test sonunda kızın, bencil, kendini çevresinden soyutlamaya çalışan ve haksızlığa uğramış gibi gören bir kişiliğe sahip olduğu kanaatine varılıyor.
Mahkeme sonuçta kızın başka bir ortama alınmasına karar veriliyor. Bir süre sonra kızın hem ruhen, hem zekaen, hem de bedenen iyileşme gösterdiği gözleniyor.
Mahkemelerde bilirkişi ve eğitim danışmanlarının testlerine başvurarak verilen kararların çocuklar üzerinde iyi sonuç verdiği görülüyor.
Bu yollarla bilinçaltı bozuklukları ortaya çıkmakta ve çocuğa yararlı olan kararın verilmesi sağlanmaktadır.
VI.Bölüm
HATALI VİCDAN TEPKİSİYLE HIRSIZLIĞA KALKIŞMAK
Bazı hallerde vicdanın sesini dinleyen çocukların buna hatalı olarak algılayıp hırsızlığa kalkıştıkları görülmüştür. Bir kızın çalıştığı dükkanın kasasından para çalması sonucu olay mahkemeye ulaşır. Yine bilirkişi raporu istenir.
Yapılan test ve görüşmeler sonucu hazırlanan raporda kızın önceden işlediği bazı hatalarından duyduğu korkunun hırsızlık yaparak duyulduğu ortaya çıkar. Ayrıca ceza gerektirmeyen bazı hataları sonucu temiz ve yıkanmamış elbise giyme gibi bir saplantısı olduğu görülür. Yeni elbiseler almak için hırsızlık yapmaya başlar.
Mahkemenin verdiği karar sonucu psikiyatrist tarafından hatalarının sonucunda temiz elbise giyme zorunluluğu olmadığına ikna edilen kızın hırsızlığa bir daha başvurmadığı görülüyor. Hatta çevresindeki insanlarla iyi ilişkilerde kurmaya başlamıştır.
SONUÇ:
Çocuk suçlarında sadece bir organın değilde bir kaç organın olay üzerine eğilip karar vermesi gerekir. Ayrıca mahkemelerde çocuğu cezalandırmaktan çok onun neden bu işe kalkıştığı araştırılıp yeterli eğitimin verilmesi kararları ağırlıkta olmalıdır. Bunun sağlanması için çocuk psikolojisini iyi bilen uzman kişilere ihtiyaç vardır. Son otuz yıldan bu yana sayıları oldukça artan eğitim danışmanlarına büyük işler düşmektedir. Çocukların her türlü sorunlarını rahatlıkla açabildikleri kişi olarak görecekleri eğitim danışmanları çevre ile çocuk arasındaki bağlardan sorumlu kişilerdir. Bu bağ iyi korunursa çocukların suç işleme oranları en az seviyeye inecektir.