G.A.Ü. Mimarlık Bölüm Başkanı Zeynep Onur:
Kıbrıs’ın koruyucu ruhlarını kovduk’
Kimileri onları sadece bir dekoratör olarak görse de iç mimarların görevi “mekân yaratmak”.
En büyük sorunları mesleklerinin fazla tanınmaması ve yasal bir
mevzuatlarının bulunmaması olan iç mimarlar, inşaat sektörüne önemli
bir artık değer katıyor. Girne Amerikan Üniversitesi Mimarlık Bölüm
Başkanı Zeynep Onur ve İç Mimarlık Bölüm Başkanı Ayer Kaşif’le
yaptığımız söyleşi, iç mimarlığın sorunlarını anlamak ve sektörün
onlardan daha fazla
faydalanmasını sağlamak açısından bir fırsat sunuyor.
İç mimarlık Kıbrıs’ta çok tanınan bir meslek değil. Bize biraz iç mimarînin sorumluluk alanından bahsedebilir misiniz?
Zeynep Onur: Aslında mimarlıkla iç mimarlığı birbirinden ayırmak çok
zor. Fakat iç mimar diye ayrıştırılan mesleğin uygulama alanı mimardan
fazla. Çünkü dünya çapında ciddi bir yapı stoğu var. Bunların içinde de
vazgeçemediğimiz, çok değerli yapılar bulunuyor. Mesela eski
fabrikalar, büyük depolar, ceza evleri gibi kentin büyümesiyle artık
şehir merkezinde kalan veya bugün artık ihtiyaçlara cevap veremeyen
yapılar vardır... Bunların yeni ihtiyaçlara göre dönüştürülmesi söz
konusudur. Bu noktada da iç mimarlar devreye girer. Yani iç mimarın,
varolan mimarî yapıyı kendi ruhuna uygun olarak yeniden yaratmak gibi
bir misyonu vardır.
İç mimarinin Kıbrıs’taki durumu nedir?
Z.O.: İç mimarın mekân yaratırken birçok malzemeden faydalanması, bunun
için de bu malzemeleri çok iyi bilmesi gerekir. Ancak Kıbrıs'ta iç
mimarın faydalanabileceği hizmetleri veren atölyeler yok. Mesela
Kıbrıs'ta sandalye üretimi yapılmaz. Dolayısıyla iç mimarlar
tasarladıkları malzemeleri Kıbrıs'ta yaptıramazlar. Dışarıda yaptırıp
getirmek de maliyetli olduğu için mecburen hazır malzemelere
yönelirler. Oysa çok değerli iç mimarlarımız var Kıbrıs'ta, çalışmaları
çok heyecan verici; fakat kısıtlı malzemelerle çalışmak zorundalar. Bu
yüzden de genellikle show room'lara dönüşmüş vaziyettedir ofisleri.
İÇ MİMAR DEKORATÖR DEĞİLDİR
Peki daha genel bakarsak mimarın inşaatdaki sorumlulukları nedir?
Ayef Kaşif: Aslında inşaat mimarındır. Çünkü binanın tasarımını yapan
mimardır, sonraki aşamalarda da uygulamasını mutlaka izler. Mimarlar
şantiye şefi olarak inşaatın başında da bulunabilir. Mimar inşaatın
asıl unsurudur ama tabii inşaatı tek başına yapmaz. İnşaat
mühendisiyle, elektrik mühendisiyle, makine mühendisiyle, peyzaj
mimarıyla, iç mimarla işbirliği yapılır.
İç mimarın görevi bina bitmeden de başlayabilir mi?
A.K.: Tabii, iç mimarın görevi inşaatın tasarım aşamasında
başlayabilir. Mimar binanın tasarımını yaparken bir iç mimarla birlikte
çalışmayı tercih edebilir. Yani mekân tasırımında iç mimarın da yeri
olabilir. Ve özellikle inşaat bittikten sonra mobilya konusuna
girildiğinde, bu sabit veya hareketli mobilyalar olabilir, iç mimar
devreye girer. Ama iç mimarı yalnızca dekorasyonla ilişkilendirmemek
gerekir. İç mimarın görevi mekân yaratmaktır.
İç mimarlar mekân tasarımı yaparken neleri gözetir?
Z.O.: Konutlar, insanların yaşamsal ihtiyaçlarına yanıt vermek için
yapılır. Konutun mimar tarafından projelendirilmesi, o insanın nasıl
yaşayacağı, alışkanlıklarının ne olduğu gibi sorulara verilen
yanıtlarla başlar. Aslında keşke herkes kendi konutunu kendi
belirleyebilse. Çünkü bir apartmana girince alt katı gördüğünüzde, üst
kattaki dairelerde TV nerede durur, ayakkabılık nerdedir, dolaplar
nereye konur bilirsiniz. Mimarlık o kadar dikte eder ki insanların
yaşamlarına; halbuki bütün insanların yaşam biçimi aynı olabilir mi?
A.K.: Bir mekan tasarımı yaparken en önemli şey müşterinin ne
istediğidir. Binanın fonksiyonuyla müşterinin talepleri birleştirilir;
müşteri ev mi istiyor, hastahane mi, mağaza veya ofis mi ona bakılır.
Sonra vatandaşın kafasındaki şeyleri, özel ihtiyaçlarını alırız; yani
çalışma odası istiyor mu, kaç yatak odası istiyor gibi... Arazisini de
görür, ona göre tasarımını yapmaya başlarız.
Bu söylediklerimiz daha çok olması gerekenler. Kıbrıs'ta şu anki işleyiş nasıl?
A.K.: Kıbrıs’ta 4-5 yıldır bir patlama var. Müteahitler birçok inşaat
yaptıkları için şu anda en büyük müşteri onlar. Onların da ya
çalıştırdıkları mimarlar var veya bir mimara müracaat ediyorlar.
Kıbrıs'ta sektöre yap-sat'çılık hakim. Fakat şu anda mesleği
müteahitlik olmayanlar da maalesef müteahitlik yapıyor. Gerçi Kıbrıs
Türk Müteahitler Birliği bunu denetim altına alarak gerçekten çok büyük
bir hizmet verdi ama 4-5 yıl boyunca vatandaş çok sıkıntı çekti. Hem
kalite hem tasarım bakımından iyi hizmet veremeyen firmalar, ülkemize
kalitesiz binalar yaptı.
KIBRIS KİMLİKSİZLEŞİYOR
Madem sorunlara geçtik, mimar olarak baktığınızda Kıbrıs inşaat sektörünün sorunları ne sizce?
A.K.: Başından sonuna kadar son derece kontrolsüz bir işleyiş var. Öyle
ki inşaatları kontrol etmek durumunda olan belediyeler ve
kaymakamlıklar bu işe yetişemez oldu. Binaların yapılıp bittiğinden
neredeyse bazen haberleri bile olmuyor. Birçok kanunsuzluk yaşanıyor ve
en önemlisi doğa tahrip ediliyor. Ülkemizin güzelliği kaybolup gidiyor.
Özellikle de son 4-5 yılda yaşananlar bunlar. Tabii alt yapı sorunları
da var. Çok yakın gelecekte içecek su dahi bulamayacağız. Zaten her gün
elektriğimiz kesiliyor. Bence 3-5 sene sonra etrafta yüzlerce boş konut
göreceğiz.
Z.O.: Kıbrıs’ta yapı faaliyetinde çoğunlukla mütahitler müdahildir.
Müteahit, mimarın çizdiği yapıyı onaylatır ve onu uygular. Ama eğer bir
binayı onaylatırsa, o binayı parsel boyutları uyduğu taktirde
Alsancak'ta da dikiyor, Tatlısu'da da yapıyor, gidiyor Lefkoşa'da da
dikiyor, hatta hızını alamıyor bir de Karpaz'a koyuyor. Oysa mimarların
bir derdi vardır: Kimlik! Kıbrıs'ta bir Akdeniz kimliği; inanılmaz bir
Akdeniz mimarisi var. Ama şimdi, bu tekil yapılar alınıp her yere
konulduğunda kimliksizleşiyorlar ve bu kimlik bozuluyor.
Çözüm ne sizce?
A.K.: Tabii ki denetim. Bir de, konut yapılabilecek yerlerin bir master
planla belirlenmesi gerek. Şu anda nereyi ucuz bulurlarsa alıp inşaat
yapıyorlar. Oysa istediğiniz yere her istediğinizi yapamazsanız.
İç mimari açısından Kıbrıs'ın insan kaynakları ne durumda?
A.K.: Kıbrıs'ta yeteri kadar iç mimar var ama iç mimarlık fazla
tanınmıyor. Yani bir vatandaş bina inşaa ederken iç mimarı nasıl
kullanacağını tam bilmiyor. İlk Türk mimar Ahmet Behaeddin adaya
1952'de geldi. Ben de Kıbrıs Türkleri’nin dördüncü mimarıyım. İTÜ'den
mezun olup adaya geldiğimde, bizim işimizi teknisyenlerin yaptığını
görmüştüm. Mesleğimizi kabul ettirene kadar çok mücadele ettik. 1960
yılında Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği'ni kurduk. Ben Mimarlar
Odası'nın ilk başkanıydım. Bizim o zamanlar verdiğimiz yoğun mücadeleyi
şimdi iç mimarlar vermeli. Zaten onlar da şimdi çok çaba harcıyorlar;
umarım yakında bir oda kuracaklar.
İç mimarların en önemli sorunu nedir peki?
A.K.: Mimarlık yasal bir meslektir. Belediye veya kaymakamlık inşaata
onay verirken mutlaka mimarın imzasını ister. Ama iç mimarların kendi
konularında imza yetkisi yok. Bu yetkiyi kazanmak için çalışıyorlar.
Toplumumuzun da bu konuda bir eksikliği var. İç mimarlar sıradan birer
dekoratör olarak kabul ediyor. İç mimar mobilya, perde seçen bir insan
değildir.
Yasal mevzuat açısından eksiklikler var mı?
A.K.: Yasası yok ki iç mimarinin! Yasası olmadığı için de herkes iç
mimarların yapabileceği şeyleri yapabiliyor. Hiçbir makam, o konuda iç
mimarın imzasını istemiyor.
BİNALARDA TAŞ KULLANMIYORUZ
Kıbrıs'ın oldukça zengin bir tarihi var. Adanın dört bir yanında
antik yapılar görüyoruz. Peki Kıbrıs tarzı bir mimariden bahsetmek
mümkün mü?
A.K.: Yok, mümkün değil. Olanı da kaybettik zaten...
Olanı da kaybettik derken...
A.K.: Bu ülkeye özgü, özellikle de köylerde yoğunlaşan bir mimari vardı
elbette. Ancak o dokuyu kaybettik. Bir kere adanın kendine özgü bir
malezemesi vardı; o malzeme artık kullanılmıyor.
Nedir o malzeme?
A.K.: Kerpiç ve taş.. Taşı kullanıyoruz; güzelim taşlarımız var, ama
arsanın etrafındaki duvarları yapıyoruz o taşlarla. Taş işçiliği
neredeyse kayboldu. Gerçi yeni yeni ustalar geliyor Türkiye'den, yer
yer çok güzel taş işçilikleri görebiliyorsunuz. Fakat binanın
kendisinde taşı kullanmıyoruz. Kerpiçi beğenmiyoruz; artık kerpiç
kesilmiyor. Halbuki bu ülkenin iklimine o kadar uygun malzemelerdir ki
bunlar. Biz tuğladan yapılmış evlerde yazın pişiyoruz, kışın da
donuyoruz. Halbuki 50 cm'lik taş kullansak, o duvar ne sıcağı geçirir
ne soğuğu. Kendiliğinden klima etkisi yaratır.
Kıbrıs tarzı evlerin yokolmaması için ne yapmak gerek?
A.K.: Bu evleri koruyalım ama, her devrin kendine özgü özellikleri
vardır. 300 yıl önceki bir modeli taklit ettiğinizde yeni bir şey
yapamazsınız. O zaman sürekli geçmişin gölgesinde yaşamanız gerekir.
Ama her devrin özelliklerini üst üste koyup bugünün teknolojisiyle ve
ihtiyaçlarıyla birleştirip geleneğe dayanan ama çağdaş yapılar yapmak
da mümkün...
A.K.: Mutlaka... O bahsettiğiniz şeyler bizim kültür birikimimiz,
mirasımızdır. Ama şöyle bir örnek vererek açıklayayım. Ankara
Kocatepe'da bir cami vardır. O cami, Mimar Sinan'ın eserlerinin kötü
bir kopyasıdır. Halbuki oraya yapılacak cami için açılan yarışmayı
Vedat Dalokay'ın eseri kazanmıştı, maalesef onu yaptırmadılar ve o kötü
kopyayı diktiler. Eğer o eser yapılmış olsaydı bir örnek olacaktı. Onun
yerine 300 yıl öncenin kötü bir taklidi kondu. Aynı şeyi biz de burada
yapmamalıyız. O devrin özellikleri, binanın kullanılışı, o günün
düşüncesi çok başkaydı. Aynı düşünce içine giremezsiniz. Teknoloji
değişmiş. Biz bugünün güzel binasını yapmak durumundayız.
Z.O.: Geleneksel mimariyi kullanmak adına, Kocatepe örneğinde olduğu gibi, birtakım biçimsel
elemanlar alınıp yapıların önlerine yapıştırılıyor. Mesela bizim üniversiteden çıkarken bungalow'lar
görürsünüz, önlerinde kemerli kemerli yapı öğeleri vardır. O kemerler Akdeniz mimarisi için çok
önemlidir; ayrıca iç mekâna da gölge yaparlar. Oysa bu kemerlerin üstü açık, yani gölge vermeleri
mümkün değil; estetik bir değerleri de yok. Fakat benimseniyorlar. Mimarlık bir yandan da bir şeyler
anlatmak durumundadır. Siz böyle sunarsanız yapılarınızı, alıcı da konut almanın katalogtan bakılarak
seçilecek bir şey olduğunu sanır; tıpkı elbise alır gibi. Halbuki her yerin özel bir durumu vardır.
Bir hikaye anlatayım size; eski Romalılar'dan beri bir kavram vardır; "Genius Loci" denir. Bu,
"yerin ruhu" demektir. Romalılar, her yerin bir ruhu olduğuna inanırlarmış ve o yere dokunurlarken
aman o ruh kaçmasın, orda kalsın diye öyle özen gösterirlermiş. Çünkü o ruhun koruyuculuk görevi
yaptığına inanırlarmış. Bu kavram uzun yıllar boyunca mimarların problemi olmuştur; yani inşaa
edilecek yere yanıt vermek. Oysa biz bütün ruhları kovduk Kıbrıs'tan; artık koruyucu hiçbir şey
kalmadı.
KIBRIS BİR MODEL OLABİLİR
Almanların da "Zeit Geist" kavramı vardır, zamanın ruhu... Hem yerin, hem zamanın ruhu kayboldu diyebilir miyiz Kıbrıs'tan?
Z.O.: Evet, kesinlikle... Oysa ki adada 3-4 yıldır baş gösteren bu
yapılaşma talebi, inanılmaz bir sonuç doğurabilirdi. Ayer hocamın
bahsettiği Ahmet Bahaeddin'in Kıbrıs'ın çeşitli yerlerinde yapıları
var; ama Köşeçiftlik'te yaptığı 10-15 villa var ki, hem Akdenizli
kimliğini yansıtıyor, hem de çok modernler. Yeni malzemeler, yeni
teknolojiler kullanmak demek, geleneği inkar etmek anlamına gelmemeli.
Bu yapılaşma furyasında, adanın kültürel birikimleri kullanılabilseydi,
Kıbrıs inanılmaz bir yer durumuna gelebilirdi. Hâlâ da şansı var bence.
Bütün bunlara rağmen, bu saatten sonra bazı şeylerin değişmesiyle hâlâ
Kıbrıs varolan kimliğini yitirmeden bugünün kimliğini bulabilecek
adımlar atabilir. Yeter ki estate agency'ler müteahitliğe soyunmasın,
müteahitler estate agency gibi çalışmasın, önüne gelen müteahitlik
yapmasın... Yani piyasa sadece satışa, varolan ihtiyacı tüketmeye
yönelik bir ortama dönüşmesin.
Bu söyledikleriniz çok önemli çünkü böylesi bir yaklaşım hem
toprağın, hem binanın değerini çok artırabilir. Cannes'dan ya da
Ibiza'dan bir ev alırken, sadece toprağı, denizi ve güneşi satın
almazsınız. Bir vizyon, bir birikim satın alırsınız. Size bir yaşam
tarzı sunarlar.
Z.O.: Kesinlikle...Mesela dik çatılı, bildiğimiz İsveç, Finlandiya gibi
kuzey ülkelerinin evlerinden görüyorsunuz Kıbrıs’ta. Ama burası
güneşiyle tanınan bir yerde, kar tutmasın diye çatısı dik yapılmış evin
ne işi olabilir!
Öte yandan bu yaklaşımla yapılacak evlerin değeri de ederinin çok
üzerine çıkacaktır. Kısa vadede belki masraflıdır ama uzun vadede çok
daha kârlı olabilir.
Z.O.: Kıbrıs'ın böyle değerlenmesi için kendini doğru konumlandırması,
bir model olması lazım. Bir yerde Finlandiya, bir yerde İsveç, bir
yerde Almanya modeli ev satıyorsanız kimse dönüp bakmaz size. Bu,
toprağı da doğru kullanmak anlamına gelecektir. Ayrıca yapılaşmanın
yeşil alanı da gözetmesi gerekir. Geçenlerde balık tutmaya gittik;
yeşil alanı dümdüz edip, ortasına evleri dikmişler. Sonra da orayı
yeşillendirmeye kalkacaklar yapay olarak. Varolanı yok edip sonradan
yapay olarak elde etmenin bir manası yok ki. Planların doğaya daha
uyumlu olması gerekir.
EV ALACAKLARA MİMARCA ÖNERİLER
Kıbrıs'ta ev almaya niyetlenen insanlar için bir mimar ve iç mimar olarak ne gibi önerileriniz olabilir?
A.K.: Ev almaya karar verirken dikkat edilmesi gereken çok şey var...
Mevcut uygulama içinde çok ciddi hatalar yapılıyor. Bir kere bir proje
herhangi bir yerde kullanılamaz; yani arsanın konumu son derece
önemlidir. Bugünki inşaat furyasında arsanın konumu dikkate alınmıyor.
Yani sıra sıra evleri yaparken güneş hangi açıdan gelir, hangi odalar
güneş görmeyedebilir gibi şeylere bakılmıyor. Yatak odası kuzeye de
gelebiliyor, batıya da, doğuya da... İklim şartları da son derece
önemli. Binanın iklim şartlarına uygun yapılıp yapılmadığını bilmelidir
vatandaş. Malzemenin kalitesi keza çok önemli. Malzeminin iyi
kullanılması da önemlidir. Deprem şartnamesine uyululup uyulmadığına
bakmak gerekir.
(İnşaat Dergisi / Nisan 2006)[/size]