TEDAVİDE ALTERNATİF BİR YAKLAŞIM HİPNOZ
Bazılarımızın sadece isminden haberdar olduğu, pek çoğumuzun ise duyduğu hâlde inanmadığı ya da inanmak istemediği bir kavramdır hipnoz. Bilhassa bazı filmlerde kötü niyetle, insanların emir altına alınarak onlara her türlü kötülüğün yaptırıldığı sahnelerin tesiriyle, hipnozu bir çeşit büyücülük metodu gibi görenler de çoğunluktadır.
Hipnoz; tarih öncesinden beri bilindiği, son birkaç yüzyılda da birçok ilmî araştırmaya konu olduğu hâlde, henüz yeterince tanınamamakta ve yararlanılamamaktadır.
Hipnoz; bir şahsın bir başka şahsı birtakım usullerle emri altına alması ve söylediği telkinleri kabul edebilir duruma sokması hâlidir, diye tarif edilebilir. Hipnoza özel bir şuur durumu da diyebiliriz; uykudan farklı, tamamen uyanıklıktan da farklı bir şuur durumu. Hipnoz Osmanlılarda nevm-i sınai, Lâtince'de hypnosis (uyku) diye adlandırılmıştır.
Canlılar arasında henüz anlayamadığımız tarzda bir iletişim bulunduğuna dair birçok delil vardır. Meselâ; 20-30 civarında karınca grubu metal kutulara koyulup toprağa gömülmüştür. Bu metal kutular kurşundan yapılmış olup bazılarına karınca konmamıştır. Sonunda röntgen ve gama ışınları geçirmeyen ve içinde karınca bulunan bu kutuların çevresinde, aynı türden birçok karıncadan oluşmuş kurtarma ekipleri gelerek arkadaşlarını çıkarmak için toprağı kazmaya başlamışlardır.
Yine Rusya'da kutup denizinin derinliklerindeki bir denizaltıda bulunan yavru tavşanlar önceden tayin edilmiş vakitlerde öldürülmüş, denizaltıdan binlerce kilometre uzakta, lâboratuarda ve karada bulunan annelerinin beyin dalgaları her yavru öldürülürken belirgin değişimler göstermiştir. Hipnoz da bu tip telepatik olaylar gibi parapsikolojik bir olaydır. Çekim kanunu gibi bütün yönleriyle açıklanamamış olsa da, varlığı inkâr edilemez derecede açıktır. Birkaç yüzyıl önce çağın en önemli bilim adamına bu zamanın bir bilgisayar projesini götürseydik "imkânsız" derdi. Bunun gibi gerçekler ve doğrular hiçbir zaman değişmemiştir. Ancak insanların bunları anlamaları belli bir süreç, birikim ve gayret istemektedir. Newton'dan önce de yer çekimi vardı, Einstein'dan önce de atomlar belli kanunlara göre çalışıyordu ve e=mc2 formülü yine geçerliydi. Hipnoz, tıp literatürüne 15. yy'da Dr. Mesmer ile girmiştir. 20. yy'a kadar ciddiyetsiz ve ilmî düşünce ve metotlardan uzak şarlatanlıklar şeklinde kendini gösterdi. 1965'de British Medical Association ve 1958'de American Medical Association tarafından hipnozun tıpta bir teşhis ve tedavi metodu olduğu resmen kabul edildi. Bugün pek çok gelişmiş ülkede uzman hekimlerce teşhis ve tedavi metodu olarak kullanılmaktadır.
Tedavide hipnoza özellikle; ilâç yan etkilerinden kaçınıldığı durumlarda, bilinen metotların kâfi gelmediği psikiyatrik hastalıklarda, çocuk hastalıkları, kadın-doğum, diş hekimliği ve anestezi gibi alanlarda kullanılmaktadır. Bugüne kadar astım, alerji anorexıa nervoza, kronik dispepsi, migren, peptik ülser, esansiyel hipertansiyon, multipl skleroz, histeri, anksiyete (sebebi belirsiz sıkıntı), obsesif kompulsif (aşırı temizlik hastalığı gibi, içten gelen yenilmesi güç duygular) bozukluklar, enürezis nocturne (uykuda idrarı altına kaçırma) egzama gibi bazı hastalıkların tedavilerinde hipnoz başarılı bir şekilde uygulanmıştır.
Hipnoz tıp dışında, meselâ; hukuk duruşmalarında, askeriyede, öğrenmede, fıtrî ve tehlikesiz bir doping metodu olarak da sporda kullanılmaktadır. Gerçek odur ki hipnoz bizlere Yaratan tarafından verilen bir istidat olup, kötü niyetli kişiler tarafından kullanımı korkunç bir silâha dönüşebilir. Organik bakımdan vücuda hiçbir zararı yoktur. Ancak hipnozitöre göre beyin yıkama, birtakım sırları açıklama gibi etik sorunlar ortaya çıkabilir. Meselâ; kalp üzerinde denetim kurabileceğini iddia eden bir hipnozitör kör bir hastasına bacağının kesildiğini, durmamacasına kan boşaldığını telkin etmiş, söylediklerini desteklemek için de ayağa ılık su dökmüştür. Hasta heyecandan, önce kalp krizi geçirmiş, sonra da enfarktüsten ölmüştür.
Hipnozun kesin tarihi bilinmemekle birlikte, bunun insanlığın doğuşu kadar eski olduğu düşünülmektedir. İnsanlık tarihi boyunca trans'la ortaya çıkan büyü, sihir gibi hipnotizmaya bağlı olağanüstü hâller gizliliğini koruduğu için uzun yıllar hipnotizmanın ilmî bir tarifi yapılamamıştır. Kenzü’l- Havass da denilen gizli ilimlerin (okültizm) kaynağı Doğu'dur. Meselâ; Hint fakirleri ve yogilerin vücutlarını kaskatı (katalepsi) hâle getirmeleri, solunum ve kalb ritimlerini düşürerek bir ölü gibi hareketsiz ve metabolizmalarını yavaşlatıp günlerce aç susuz kalabilmeleri hep hipnotizma ile yapılmaktadır.
Eski el yazmalardan öğrendiğimize göre, tarih öncesinden beri insanlar hipnozu uygulamışlardır. Metot hep aynıdır; elleri tutma, göz göze gelme, gözleri yorma gibi. Bu usulü en çok din adamları ve hekimler kullanmışlardır.
Hipnozun bilinen tarihinin Dr. Mesmer ile başladığından söz etmiştik. Mesmer, yıldızlar ve gezegenlerin insanlar üzerine tesirleri ile ilgili tezinde, ilk defa manyetizmadan bahsetmiştir. Bu manyetizmanın mahiyetini tam bilememekle beraber, tabiatta mevcut bir nevi enerji gibi olan bu gücün insana geçebileceğini, bunun da kabiliyetli kişiler vasıtasıyla şifa verebileceğini belirtmiştir. Sonra öğrencisi Pey Segur hocasının çalışmasını ilerletip bu yöntem ile bir çobanı uyur gezer hâle sokmuştur. Bu olaya "somnambulisme artificielle" adını takmıştır. Fabl ustası Lafontaine'in dedesi Charles Lafontaine, gözleri yorarak sabit bakış elde etmek suretiyle hipnoz usulünü geliştirmiştir. Çağımız psikiyatristlerinden Sigmund Freud da psikanaliz teorisini, hipnoz ile kurmuş ve geliştirmiştir
Hipnoz Fenomenleri
1) Halusinasyonlar: Hipnotik telkinle sujenin (üzerinde çalışılan kişinin) gerçekte var olmayan şeyleri gerçek gibi algılayıp yaşaması ya da tam tersi olması hâlidir. Bir kişiye normal suyu, acı su diye telkin etsek hipnoz esnasında tadına bakınca acı diyerek yüzünü buruşturacaktır. Yine bir şahsa domates diye patates yedirilmiş ve domates tadı alındığı söylenmiştir.
2) Katalepsi: Telkinle organ veya bütün vücudun kaskatı kesilmesi olayıdır. Vücuda bir şekil verildikten sonra, vücudun saatlerce bu şekilde kalması telkin yoluyla sağlanabilir. Tersi "Paralizi" yani felç olayıdır. Hipnoz olan şahsa bir organ veya bütün vücudunun felç olduğu söylenirse hiç kıpırdayamaz.
3) Analjezi: Ağrıya duyarsızlık denilen bu durumda, telkin ile vücudun herhangi bir yerindeki ağrı duyusu ortadan kaldırılmaktadır. Meselâ; hipnoz olan şahsa, eline iğne batırdığımızı söylerken hiç acı duymayacağını telkin etsek, acı duymaz ve refleksle geri çekme hareketini yapmaz. Pek çok operasyon ve doğum olayı bu şekilde gerçekleştirilebilir. Kanser ağrıları morfinsiz geçirilebilir. Hipnoz kullanılarak çok yaygın bir şekilde ağrısız ve kanamasız diş çekimleri yapılmaktadır.
Hipnoz teknikleri daha önce de sözünü ettiğimiz gibi, hipnozitör ile hipnoz olacak kişinin göz göze gelmesi esasına dayanır. Eller tutulur, şefkatli, güven veren, yumuşak bir dille yapılan telkin genel tekniktir. Unutulmamalıdır ki hipnoz olacak kişi ve hipnozitörün durumu burada çok önemlidir. Söylenileni anlamayacak yaşta çocuklar, akıl hastaları, çok yaşlılar ve hipnoz olmak istemeyenlerle uğraşılan seanslar başarısız olur.
Çok bilinmeyenli bir denklem olan insanın farklı bir boyutunu ortaya çıkaran bu usul Yaratıcı'ya hayranlık uyandırarak mânevî âlemleri biraz daha fazla çözümlemeye yardım edecekse faydalı işlerde kullanılabilir.
Son olarak da meraklısına hipnoz indüklenmesinden ve oto hipnozdan söz edelim:
Hipnoza en uygun kişiler sanatçılar, çocuklar, askerler, itaatkâr ruhlu insanlardır. İlk teknik; şahsın gözleri kapattırılır ve kendisini büyük bir sınıfta düşünmesi söylenir. Sınıfta karşısında bir tahta hayâl ettirilir. Yazı tahtasına bir çember çizmesi telkin edilir. Sonra ortasına hayâlen bir a çizdirilir. Onaylattıktan sonra çembere alfabenin bütün harfleri yazdırılır, sildirilir. Bu arada şahıs derin bir hipnoza girmiştir. Bir başka usulde el lâmbası ile şahsın gözüne ışık tutulur. Işığa dikkatlice bakması söylenir gözlerinin yorulduğu ve kapanacağı telkin edilir. Gözler kapanmazsa beşe kadar sayılır ve sayma sonunda gözde kırmızı bir halka oluştuğu söylenir. Hemen akabinde halkanın kaybolduğu ve sonra mor bir halkanın oluştuğu söylenilir. Bu şekilde bütün renkler denenir. Şahsa, rahatlayarak derin bir hipnoza girdiği telkin edilir.
Diğer bir usulde; bir kum saati karşısına oturtulan ve kumları dikkatle izleyen şahsa gözleri yorularak derin bir uykuya gireceği telkin edilir.
Tesirli bir metot ta; bir kâğıda yüzlerce "uyu" yazılır. Şahsa dikkatle takip ederek okuması söylenilir. Kısa sürede önümüzdeki şahıs hipnoza girer.
Otohipnoz, daha çok uyku problemi olan şahıslar için iyi bir tekniktir. Gece yattığınızda ışıkları söndürün ve kendinize rahatlamayı telkin edin. İyice rahatladığınız ve uykuya yakınlaşacağınız anda "şimdi üçe kadar sayacağım ve bu saymadan sonra derin bir uykuya dalacağım" diyerek içinizden telkin edin. Belki ilk denemenizde başarısız olabilirsiniz. Ama bunu dikkatlice birkaç kere tekrarlarsanız kendinizi günün istediğiniz anında üçe kadar sayarak derin bir uykuya dalmaya hazır hâle getirebilirsiniz.
Hipnoz çalışmalarına ait eklenmesi gereken husus; herkesin hipnoz olamayacağı ve herkesin de hipnozitör (hipnoz yapan) olamayacağıdır. İstekli, heyecanlı, konsantrasyon kabiliyeti ve güzel konuşma hususiyetlerini birlikte bulunduran yaşlı erkekler genel olarak ideal hipnozitörlerdir.
Hipnozun hafif trans hâli, orta trans hâli ve derin trans hâli gibi safhaları vardır. Bu safhalara girip çıkma hızı kişiden kişiye değişir. Hipnoz olacak kişinin istekli, heyecanlı, hassas, romantik ve zeki olması hipnoz için ön şartlardır. İnsan beyninin gerek maddî gerekse de manevî boyutlarını içine alan bir kabiliyet olan hipnoz, yaratılıştan inanmaya endeksli kalb, vicdan ve zihin dünyamızla iyi koordine edilirse yukarıda adı geçen sahalar dışında da birçok bakımdan hayırda kullanılabilir.