|Refleks|-Oyun,Tasarım,Film,Program,Tek link,İndir
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

|Refleks|-Oyun,Tasarım,Film,Program,Tek link,İndir


 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 büyüme ve gelişme

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
serezo
Yönetici
Yönetici
serezo


Ruh Hali : büyüme ve gelişme Defaul10
Mesaj Sayısı : 952
Rep Puanı : 13379
Teşekkür Aldı : 0
Kayıt tarihi : 29/10/09
Nerden Nerden : Kocaeli/Gebze
İş/Hobiler İş/Hobiler : MEsaj atmak :D
Lakap Lakap : Sezo

büyüme ve gelişme Empty
MesajKonu: büyüme ve gelişme   büyüme ve gelişme EmptySalı Kas. 24, 2009 9:32 am

I. BÜYÜME ve GELİŞME
1. Büyüme ve Gelişmenin Tanımı
Büyüme ve gelişme, döllenmeden sonra anne karnında başlayarak
erişkinliğe kadar sürer, Çocukları yetişkinlerden ayıran en önemli
özellikler, çocuklarda büyüme ve gelişmenin görülmesidir. Genellikle
büyüme ve gelişme terimleri eş anlamlı olarak kullanılır. Ancak büyüme
ve gelişme farklı farklı olaylardır. Büyüme vücut hacmindeki ve
kütlesindeki artışa denir. Gelişme ise biyolojik olgunlaşma sürecini
ifade eder. Büyümede hem hücre sayısı hem de hücrenin hacmi artar.
Gelişmede ise dokuların ve hücrelerin yapısındaki değişiklikler
sonucunda biyolojik işlevlerde olgunlaşma meydana gelir. Gelişme
büyüme, olgunlaşma ve öğrenmenin etkisi altındadır. Bilgi veya bilgiler
bütününü bellemek olarak tanımlanan öğrenme, her yaşta büyüme ve
gelişmeyle birlikte gerçekleşir.
Büyüme ve gelişme her ne kadar farklı olaylarsa da birbiriyle
bağlantılı değişik aşamaları bulunan bir süreçtir. Bebeklerin
ağırlıkları doğumlarından itibaren belli aralıklarla sağlık
personelince tartılır boylan ölçülür ve bazı davranış özellikleri
izlenir. Böylece bebeğin büyüme ve gelişmesiyle ilgili herhangi bir
olumsuz durumun bulunup bulunmadığı belirlenir.
2. Büyüme ve Gelişmede Rol Oynayan Faktörler
Büyüme ve gelişmeyi etkileyen bir çok faktör vardır.
Bunlar; • Genetik, • Hormonal, • Beslenme, • Fiziki çevredir.
a) Genetik
Anne ve babaya ait özellikler genlerle taşınarak çocuklara geçer. Anne
ve babaya ait genler çocuğun diğer özelliklerinde olduğu gibi büyüme ve
gelişmesinde de etkilidir. Örneğin, anne ve babasının uzun boylu oluşu
belli bir ölçüde çocuğun boyunda da etkilidir. Uzun boylu anne ve
babaya ait çocukların boyları akranlarına göre biraz daha uzundur.
b) Hormonal
Büyüme ve gelişmede genetik yanında hormonlar da oldukça etkilidir.
Hipofiz, tiroit ve paratiroit bezlerinden salgılanan çeşitli hormonlar
büyüme ve gelişmeyi etkiler. Örneğin, hipofiz bezinden salgılanan
büyüme hormonun az veya çok salgılanması büyüme ve gelişmeyi etkiler.
Büyüme hormonunun az salgılanması sonucunda cücelik fazla
salgılanmasında da dev cüsselilik (devlik) meydana gelir. Yine
akromegali gibi gelişim bozuklukları da hormonal kaynaklıdır.
c) Beslenme
Büyüme ve gelişmede etkili olan faktörlerden bir diğeri de beslenmedir.
Yeterli ve dengeli beslenilmediği zaman büyüme ve gelişmede gerilik
görülür. Genetik faktörlerin büyüme ve gelişmeyi etkilediğini
belirtmiştik. Uzun boylu anne ve babadan doğan çocuğun da uzun
boylu olacağını belirtmiştik. Burada çocuğun uzun boylu olmasında
genetik yapının etkili olması kadar beslenme de etkilidir. Yeterli ve
dengeli beslenme büyümeyi ve gelişmeyi olumlu etkiler. Beslenmesi
yetersiz ve dengesiz olan çocuklarda gelişim bozuklukları görülür.
d) Fizikî çevre
Büyüme ve gelişmeye etki eden faktörler arasında fiziksel çevrenin ayrı
bir önemi vardır. Fiziksel çevre olarak kabul edilen ısı, ışık,
radyasyon, barınak, gürültü, lağım ve pis sular, hava, çöplükler vb.
sayılabilir. Fizikî çevre şartlarındaki olumsuzluklar sağlığı da
olumsuz etkiler. Dolayısıyla bu olumsuz çevre şartlan büyüme ve
gelişmeyi etkiler. Örneğin, pis suların içme suyu olarak kullanılması
çeşitli hastalıkların oluşmasına neden olur. Hastalıklar ise büyüme ve
gelişmeyi olumsuz etkiler. Yine fizikî çevre içinde yer alan radyasyon,
büyüme ve gelişmeye en fazla etkili olan etmenlerden biridir. Örneğin,
Çin hükümeti tarafından Doğu Türkistan’da yapılan nükleer denemeler
sonucu yeni doğan çocuklarda birçok gelişim bozuklukları görülmüştür.
Radyasyonun etkisiyle yeni doğan çocukların kafa yapısında
anormallikler, göz yuvarlarında bozukluklar, dudaklarda yırtıklıklar
gibi gelişim bozuklukları görülmüştür.
Buraya kadar yapılan açıklamalardan sonra büyüme ve gelişmeyi olumsuz
etkileyen çevresel faktörlerden bazılarını aşağıdaki gibi
özetleyebiliriz:
• Annenin yeterli ve dengeli beslenmemesi,
• Gebelik sırasında hekim kontrolü dışında ilâç kullanılması,
• Gebeliğin özellikle ilk aylarında röntgen çektirilmesi, Gebeliğin ilk
aylarında grip, kızamıkçık vb. ateşli hastalıklara yakalanılması,
• Gebe annede böbrek, kalp gibi sistemik hastalıkların olması,
• Psikolojik travmaların olması büyüme ve gelişmeyi olumsuz etkileyen çevresel etkenlerden bazılarıdır.
3. Büyüme ve Gelişme Dönemleri
a) Bebeklik dönemi
Bebeklik dönemi doğumdan sonraki birinci yaş gününe kadar olan süreyi
kapsar. Diğer bir ifadeyle bebeklik dönemi 0-12 aylar arasıdır.
Bebeklik dönemi yeni doğan ve yeni doğan sonrası dönem olmak üzere iki
kısma ayrılır. Yeni doğan dönemi doğumdan itibaren O- 28 günlük süreyi
kapsar. Yeni doğan döneminden sonraki bir yaşına kadar olan süre ise
yeni doğan sonrası dönemidir. Bebeklik döneminde çocuk tamamen anneye
bağlı olup korunmaya muhtaçtır. Dışardan bakıma ve beslenmeye gerek
duyar. Sürekli alıcı ve pasiftir, ilk üç ayda içe dönük olup zamanının
çoğunu uyku ile geçirir, annesi ve kendisini iki ayrı insan olarak
ayırt edemez. Kendisini annesinden ayrı bir insan olarak algılaması üç
aydan sonra başlar. Beklemeye tahammülü yoktur, ihtiyaçlarının hemen
karşılanmasını ister.
Bebeklik döneminde en önemli organ ağızdır. Bu nedenle bebeklik
dönemine oral dönemi de denilmektedir. Bu dönemde bebek iyi ve kötüyü
ağzıyla ayırt eder. Çevresini ağız yardımıyla tanır. Beslenmesini ağız
yoluyla anne memesinden yaparken anne ile çocuk arasında duygusal bir
bağ kurulur.
Bebeklik döneminde, bebeğin gereksinimlerinin sürekli olarak ve
zamanında giderilmesi güven duygusunu geliştirir. Aksi durumda bebeğin
yetersiz ve :düzensiz doyurulması güven duygusunun gelişmesini olumsuz
etkiler.
Bebeklik döneminde ruhsal gelişme yanında bedensel gelişme de meydana
gelir. Bu dönemde hızlı bir bedensel büyüme ve gelişme gözlenir.
Ortalama olarak 3-3,5 kg kadar olan bebek bu dönem sonuna doğru ilk
ağırlığının yaklaşık üç katına ulaşır. Doğumda 350 gram kadar olan
beyin, 12 ay sonunda 900 gram kadar olur. Aynı şekilde bebeğin boyu da
uzar. Boy, doğumdaki boy uzunluğunun yarı katı kadar uzar. Bu dönem
sonunda el, ayak gibi organlarını kullanır. Yürümeyi ve konuşma gibi
özellikleri kazanmaya başlar.

b) Çocukluk dönemi
Çocukluk dönemi 1-6 yaşlar arasını kapsar. Çocukluk dönemi kendi arasında iki ayrı döneme ayrılır. Bunlar;
• Özerklik dönemi (anal dönem]
• Oyun dönemi (fallik dönem] dir.
Özerklik dönemi: Özerklik dönemi 12-36 aylar arasını kapsar. Özerklik
döneminde tuvalet eğitimi verildiğinden bu döneme tuvalet eğitimi
dönemi de denir. Özerklik döneminde bebek ayakta durur, yürür ve
konuşur. Bu dönemde çocuk artık çevresini keşfetmeye başlar. Yavaş
yavaş anneye bağımlı durumdan çıkmaya başlar.
Çocuk bu dönemde sınırsızca özgürlük kullanmayı isterken anne de
tuvalet eğitimini sağlamaya çalışır. Bu sırada anne ile çocuk arasında
mücadele başlar. Tuvalet eğitimine 12-15’inci aylarda başlanabilir.
Özerklik döneminde annenin çocuğa aşırı baskı uygulaması sonucunda bazı
bozukluklar ortaya çıkabilir. Çocuk, aşırı düzenli, titiz, uysal veya
aşırı isyankâr, huysuz, cimri olabilir.
Bu dönemde çocuk kendi kendine yemek yeme eğilimindedir. Çocuk biraz ortalığı kirletse de bu davranışı desteklenmelidir.
Oyun dönemi: Oyun dönemi 3-6 yaş arasını kapsar. Bu döneme okul öncesi
dönem de denir. Oyun döneminde, özerklik dönemine özgü olan inatçılık
ve çeşitli olumsuzluklar ortadan kalkar. Bunun yerine girişken,
yardımsever, canlı, hareketli, kendi işini kendi yapan, oyunu seven,
yaşıtlarıyla ilişki kuran, paylaşma eğilimindeki özellikler gelişir. Bu
dönemde çocuk toplumca kabul edilen amaçlara yönelir ve daha yapıcıdır.
Duygu ve davranışlarını kontrol etme yeteneğini kazanmaya başlar.
Oyun döneminde çocuğun öykü ve masallara karşı ilgisi daha fazladır.
Çocuk bu dönemde hayalle gerçeği karıştırabilir. Sürekli hareket
halindedir. Dış dünyaya ilgisi artmıştır. Bu dönemde çocuk cinsel
organını keşfeder. Kızlar kız çocuk, erkekler de erkek çocuk
olduklarını fark eder. Bu dönemde erkek çocuklar anneye, kız çocuklar
ise babaya yakınlık duyar. Zamanla erkek çocuğun anneye duyduğu aşırı
yakınlık azalır. Erkek çocuk babayla ilişki kurmaya başlar. Bu durum
kızlarda daha uzun sürer. Çocukta benlik gelişir.
c) Okul çağı dönemi
Okul çağı dönemi, çocuğun aileden ayrılıp dış dünya ile tanıştığı
çağdır. Okul çağı dönemine ilkokul çağı da denir, ilkokul çağı 6-11
yaşları arasıdır. Bu dönem, ergenliğin ilk belirtilerinin olduğu 12
yaşında sona erer. Bu dönemde okul çevresi ve eğitim, çocuğun bakış
açısını genişletir. Bulunduğu ortamda yeni kelimeler öğrendiğinden
kelime dağarcığı zenginleşir. Soyut kavramlar çocuk tarafından
öğrenilmeye başlanır. Kendisinin toplum ve çevre tarafından
benimsenmesine önem verir.
Çocuklar kendi cinsleriyle gruplaşma eğilimindedir. Okul döneminde
çocukların cinsel kimliği iyice belirginleşir. Çocuk doğruyu, yanlışı,
iyiyi ve kötüyü ayırabilecek özellikleri kazanmaya başlar. Okul çağı
döneminde de çocuk oldukça hareketlidir.’ Oyun oynar ancak oyun
döneminden farklı olarak oyun sokağa kaymış ve akranlarıyla oynamaktan
zevk alır duruma gelmiştir.
Okul döneminde çocuk aileden ayrılarak yeni bir çevreye girer. Böylece
yeni arkadaş ve dolayısıyla yeni ilişkiler kurar. Bu dönemde anne ve
babanın yanında öğretmeni örnek almaya başlar. Oyun okul döneminde de
önemlidir. Oyun oynaması sırasında ve diğer durumlarda çocuk kendi
cinsiyle birlikte olma eğilimindedir. Bu dönemde kurallara sıkı
bağlılık vardır. Doğru ve yanlışı çocuk ayırt edebilir. Bu dönemde
çocuğun özelliklerinin diğer çocuklardaki özelliklerle
karşılaştırılması oldukça yanlıştır. Bu durum çocuklarda güvensizlik
duygusunun gelişmesine neden olur.
Okul döneminde dikkat edilmesi gerekenlerden birisi de çocukların
kavrama yeteneklerinin farklı olacağıdır. Bu durum öğretmen ve aile
tarafından bilinerek davranışlar buna göre ayarlanmalıdır. Okuldaki ve
evdeki ilişkilerin, çocuğun bedensel ve ruhsal gelişimini önemli ölçüde
etkilediği unutulmamalıdır.
d) Ergenlik dönemi
Ergenlik dönemi okul çağının bittiği 12’nci yaştan sonra başlar ve 21
yaşına kadar sürer. Diğer bir ifadeyle 12 - 21’inci yaşlar arasına
ergenlik dönemi denir. Çocuklukla yetişkinlik arasındaki dönem olan
ergenlik dönemi kendi arasında erken ergenlik, tam ergenlik ve geç
ergenlik olarak üç döneme ayrılır. Ergenlik dönemine ait özellikler
ilerleyen konularda ayrıntılı açıklanacaktır.

e) Yetişkinlik dönemi
Yetişkinlik dönemi 21-65 yaşlar arasındaki dönemdir. Yetişkinlik
döneminde belli bir olgunluğa erişilmiştir. Bu dönemde evlilikler
yapılır. Çocuklar doğar ve sorumluluk artar. Ailenin geçimi için anne
ve baba çalışır.
Anne ve baba toplumsal sorunlarla iç içedir. Dışardan gelen sorunlara
anne ve baba birlikte göğüs gererek mücadele eder. Bütün kararlar anne
ve baba tarafından verilir.
Yetişkinlik döneminde büyüme ve gelişme durmuştur. Vücudun yapım ve yıkım oranı eşittir.
Yetişkinlik döneminde kişi artık toplumun yetişkin bir bireyi olup
değişik görevler üstlenmiştir. Dengeli kararlar almak ve gerçekçi
yaklaşımlarla, yüklenmiş olduğu görevleri yerine getirmek zorundadır.
Attığı her adımın sonuçlarını değerlendirme durumundadır. Başarılarını
ve başarısızlıklarını dengeli bir şekilde değerlendirmelidir. Bu
dönemdeki kişi, toplumun güven duyduğu dengeli üretken ve sağlıklı
ilişkiler kurabilen bir bireyi olmak zorundadır. Kişi geleceğine güven
duymalı, kendini geliştirme çabası içinde olmalıdır. Yetişkinlik
döneminin bir diğer özelliği de ailelerin kurularak topluma yeni
bireyler kazandırılmasıdır. Bu nedenle yeni kuşaklar yetiştirilirken
onlara rehberlik yapılmalıdır.
f) Yaşlılık dönemi
Yetişkinlik dönemden sonra gelen yaşlılık dönemi 65 yaşından sonraki
dönemi içine alır. Yaşlılık dönemine ihtiyarlık dönemi de denir.
Yaşlılık döneminde vücuttaki yapım yıkımdan azdır. Bu nedenle
yaşlıların vücutlarında küçülme başlar. Yaşlı insanlar artık iş gücünü
kaybetmişlerdir. Bu dönemde yaşlılar kendini işe yaramaz hissine
kapılabilir. Buna bağlı olarak içe kapanabilir. Yaşlılara, kendilerini
yalnız ve işe yaramaz gibi duygulara kapılmaması için gerekli önem
verilmelidir. Yaşlıların bilgi ve tecrübesinden faydalanarak onlara
ihtiyaç duyulduğu hissi verilmelidir.
4. Ergenlik Dönemi ve Özellikleri
Ergenlik dönemi çocuklukla yetişkinlik arasındaki geçiş dönemidir. Bu
nedenle kendine özgü özellikleri taşır. Bu dönemin en önemli özelliği
hızlı bedensel, ruhsal ve cinsel gelişmenin görülmesidir. Ergenlik
döneminin de içinde bulunduğu büyüme ve gelişme dönemlerindeki vücut
oranındaki değişmeler belirgin bir şekilde kendini gösterir. Daha önce
de belirttiğimiz gibi 12-21 yaşlar arası ergenlik dönemidir. Ergenlik
çağına giriş yaşı cinsiyete ve iklime göre değişir. Kızlar ergenlik
dönemine erkeklere göre 2 yıl daha önce girer. Sıcak ülkelerde ergenlik
çağına girme, İsveç, Norveç gibi soğuk ülkelere göre daha erken olur.
Ergenlik döneminde boy uzaması erkeklerde 10-30 cm, kızlarda ise 10-20
cm arasındadır. Aynı şekilde ergenlik döneminde ortalama 15 kg kadar
kilo artışı meydana gelir. Kilo ve boy artışıyla birlikte iskelet
sisteminde de önemli değişiklikler olmaktadır. Yağ dokusunda artma ve
kas dokuda gelişme olur. Yağ doku ve kas dokudaki değişiklikler kız ve
erkeklerde farklılık gösterir. Kas gelişimi erkeklerde kızlara göre
daha fazla, yağ dokusundaki artış ise kızlarda erkeklere göre daha
fazla oluşur. Ergenlik dönemindeki değişikliklerden bir diğeri de
hormonlardaki artıştır. Özellikle büyüme hormonu ile eşeysel
hormonlarda artış olur.
Ergenlik dönemindeki kızlarda ve erkeklerdeki değişiklikleri kısaca aşağıdaki gibi açıklayabiliriz.
Ergenlik dönemindeki kız çocuk: Ergenlik dönemine giren kız
çocuklarında bazı değişiklikler görülür. Ergenlik dönemindeki kız
çocuğunda ikincil değişiklikler oluşur. Bu değişiklikler sonucu
ergenlik dönemindeki kız çocukların vücutlarında keskin çizgiler
kaybolmaya, kollar, bacaklar ve diğer organları bir kadındaki gibi
biçimlenmeye başlar. Koltuk altları ve cinsel bölgelerde kıllanma olur.
Yüzlerde sivilceler oluşabilir, ikincil değişikliklerin yanında meydana
gelen asıl değişiklikler yumurta hücresinin olgunlaşması ve buna bağlı
olarak meydana gelen âdet kanamalarının başlamasıdır.
Ergenlik dönemindeki kızlarda adet kanamalarının başlangıcı genellikle
10-13 yaşlandır. Âdet kanamaları başlangıcı bazen 15-16 yaşlarına kadar
gecikebilir. Adet kanaması, döllenmiş yumurtanın kopan rahim içi
epitel, kan ve akıntılarla dışarı atılması olayıdır. Yumurtalıklarda
yumurtanın olgunlaşması, olgunlaşan yumurtanın rahime doğru ilerlemesi,
bu sırada rahim içindeki değişikliklerle, daha sonra döllenmiş
yumurtanın, adet kanaması ile ayrılması olaylarının tamamına birden
adet döngüsü denir. Âdet döngüsü normal olarak 28 gündür. Erişkin bir
kadının yumurtalıklarından her 28 günde bir yumurta olgunlaşarak
atılır. Yumurta hücrelerine olgunlaştıktan sonra yumurtalıktan atılması
olayına ovulasyon denir. Ovulasyonla yumurta kanalına (fallop tüpü)
atılan yumurta hücresi erkek eşey hücreleriyle birleşirse döllenme
olayı gerçekleşir. Döllenme olayından sonra gelişme rahimde olacağından
rahim gebelik için hazır duruma gelir. Kan damarları bakımından zengin
hâle gelen rahimin iç tabakası kalınlaşır.
Eğer gebelik meydana gelmeyecek olursa kalınlaşan bu yüzey tabakası
kanama ile birlikte atılır. Âdet kanaması denilen bu olay 45-49
yaşlarına kadar sürer. Bu nedenle 15-49 yaşlar arasındaki kadınlar
doğurgan çağdaki kadınlar olarak kabul edilir. Âdet kanamaları gebelik
oluştuğunda durur. Âdet kanamaları ruhsal gerilimlerde, streste ve bazı
hastalıklarda düzensizleşebilir. Yolculuk, yorgunluk iklim
değişiklikleri de adet kanamasının normal seyrini bozabilir. Âdet
kanamalarındaki düzensizlik kanamanın ilk yıllarında da görülür, ilk
yıllardaki bu düzensizlik 2-3 yıl kadar sürebilir. Âdet kanamaları 3-5
gün kadar sürer. Kanamanın başladığı ilk gün yeni adet döngüsünün ilk
günü kabul edilir.
Ergenlik dönemindeki erkek çocuk:
Ergenlik dönemine erkekler kızlara göre daha geç girer. Ancak kızlara
göre ergenlik dönemi daha uzun bir dönemi kapsar. Ergenlik dönemindeki
erkeklerde bazı değişiklikler görülür. Bunlar; yüzde sivilcelerin
meydana gelmesi, sakal ve bıyıkların çıkması, sesin kalınlaşması,
koltuk altlan ve cinsel bölgelerin kıllanması, boydaki hızlı artış,
kasların gelişmesi vb.leridir.
Ergenlik dönemindeki tipik değişikliklerden olan sesin kalınlaşması ses
tellerinin uzamasından kaynaklanır. Sesin kalınlaşması bazen belirsiz
bazen de konuşma ahenginde düzensizlik yapacak biçimde olabilir.
Ergenlik dönemindeki kız ve erkeklerde görülen değişiklikler tablodaki
gibi özetlenebilir. Ergenlik dönemindeki kız ve erkeklerde ortaya çıkan
fiziksel, anatomik ve fizyolojik değişikliklerin yanında psikolojik
değişiklikler de meydana gelir. Bu değişiklikler ilerleyen konularda
açıklanacaktır.


Ergenlik dönemindeki kızlarda görülen değişiklikler Ergenlik dönemindeki erkeklerde görülen değişiklikler
• Boyda uzama meydana gelir.
• Kiloda artış görülür.
• Koltuk altı ve cinsel bölgelerde kıllanmalar olur.
• Vücut hatları biçimlenir ve göğüs belirmeye başlar.
• Kas gücü zayıf olup kaslardaki artış yavaştır.
• İlk âdet kanaması görülür.
• Deri ince ve narindir. • Boyda uzama meydana gelir.
• Kiloda artış görülür.
• Koltuk altı ve cinsel bölgelerde kıllanmalar olur.
• Testis, skrotum ve cinsel organ büyür.
• Kas gücünde artış olur. Kaslardaki artış kızlara göre daha hızlıdır.
• Gırtlak gelişerek önde belirgin bir duruma gelir. Buna bağlı olarak ses kalınlaşır.
• İlk meni gelir.
• Derinin kalınlaşması kızlara göre daha fazladır.
5. Ergenlik Döneminde Görülen Sorunlar
Ergenlik dönemindeki kız ve erkeklerde içinde bulundukları “bulûğ”
evresinden kaynaklanan birçok sorun görülebilir. Bulûğ çağı için
“delikanlılık” ifadesi de kullanılır. Delikanlı (adolesan) ifadesi
birçok bilim adamı tarafından gencin ruhsal durumunda meydana gelen
önemli değişiklikleri tanımlamak için kullanılmaktadır.
Bulûğ çağına giren kız ve erkeklerde fiziksel, anatomik ve fizyolojik
değişikliklerin yanında duygusal değişiklikler de meydana gelmektedir.
Bu döneme giren ergenlerde yalnız olma isteği, sinirlilik, hayal kurma,
derslere karşı olan isteksizlik, çevresindekilere karşı kendisini kabul
ettirmeye yönelik çaba sarf etme gibi durumlar görülür. Ayrıca bu
dönemdeki ergen, giyime ve dış görünüşüne büyük önem verir. Sık sık
aynaya bakar saçlarını tarar. Bulûğ çağındaki önemli duygusal
değişikliklerden birisi de cinsel konulara karşı ilgisinin artmasıdır.
Bu dönemde bilgi açlığı içerisindeki delikanlılara doğru ve yeterli
bilgi verilmelidir. Aksi takdirde hatalı ve yanlış bilgi edinerek
hatalı davranışlara yönelebilirler.
Bulûğ çağındaki gençlerden bazılarında yaşıtlarına oranla fazla kilo
alma, boy kısalığı ve sivilceler görülür. Bu durumdaki gençler
bulundukları durumdan dolayı ruhsal sıkıntıya düşebilir. Ancak
bilinmelidir ki bu durumlar geçici olup, zamanla ortadan kalkacağı için
problem yapılmamalıdır.
Bulûğ çağı da olarak bilinen ergenlik [delikanlılık] dönemi erken
ergenlik, tam ergenlik ve geç ergenlik olarak üç ayrı evreye ayrılır.
Her bir evrede kız ve erkeklerde farklı değişiklikler gözlenir.
• Erken ergenlik: Ergenliğin erken dönemindeki kızlarda daha öncede
belirtildiği gibi göğüsler büyür ve daha belirginleşir. Bu durumdan,
genç kız dikkat çekeceği düşüncesiyle rahatsız olur. Dolayısıyla
bulunduğu durumdan dolayı bol elbiseler giyer, yürürken veya otururken
omuzlarını öne eğer. Genç kızın göğüslerinin gelişmesi geciktiği
takdirde ise endişeye kapılabilir.
Ergenliğin erken dönemindeki kızlarda ilk adet kanaması yersiz bir
korku meydana getirebilir. Âdet kanamasından dolayı kendilerinin
çevreye hoş olmayan koku saçtıkları ve pis oldukları düşüncesine
kapılabilirler. Eğer genç daha önce bu konuda ailesi ve
öğretmenlerinden yeterli bilgi alırsa sıkıntılarını daha kolay atlatır.
Erken ergenlikteki erkeklerde ilk belirtiler testis, skrotum ve cinsel
organın gelişmesidir, ilk defa meni geldiğinde bu durumun normal
fizyolojik bir olay olduğu ergen tarafından bilinmelidir. Aksi takdirde
meninin gelmesi durumunda sıkıntı ve suçluluk duygusuna kapılabilir.
Menisinin bulaştığı çamaşırlarını, çarşafı ve yatağı saklamaya çalışır.
Bazı ergenlerde bilgisizlikten kaynaklanan panik daha da büyük boyutta
olabilir. Bazı ergenlerde ise aksi durum meydana gelebilir. Bunun
sonucunda da cinsel organının gelişmediği korkusu oluşabilir. Ancak
ergen zamanla bu durumun ortadan kalkacağını, bunun cinsel güçle hiçbir
ilgisi olmadığını bilirse problemlerini daha kolay atlatır. Sesin
kalınlaşması nedeniyle ergen kendi sesini tanıyamaz ve buna bağlı
sıkıntılar da oluşabilir.
Ergenlik döneminde görülen sorunların daha kolay atlatılması için
ergene gerekli eğitim verilmelidir. Gerekli eğitim kişinin ailesi ve
öğretmenleri tarafından verilmelidir.
Erken ergenlikte otoriteye (anne, baba, öğretmen vb.) karşı çıkma
davranışları görülür. Ergende yalnız kalma isteği, çalışmaya karşı
isteksizlik, çekingenlik, kendi vücuduna ilgi, cinsiyetle fazla uğraş
gibi sorunlar görülür.
• Tam ergenlik: Bu dönemdeki kızlarda yüz çizgileri incelerek son
biçimini alır. Erkeklerde yüz erkek görünümü almaya başlar. Üreme
organları son biçimini alır. Ergenlik döneminin değişliklerine
alışıldığı evredir. Tam ergenlikte karşı cinse olan ilgi artar. Anne ve
babaya karşı ölen bağlılık toplumdaki arkadaş çevresine doğru kayar.
Grup, önem kazanmaya başlar. Tam ergenlikte bağımsızlığın kazanılması
uğruna ergenin gözünde aile değer kaybeder. Ergen, arkadaşlarından
destek arar. Ergende cinsel kimliğin benimsenmesinde kendini yetersiz
hissetme gibi sorunlar görülebilir.
Tam ergenlik, fırtına ve stresin yoğun olduğu bir evre olduğundan
ergenin ailesi ve öğretmenleri tarafından bu durum unutulmayarak uygun
davranış gösterilmelidir.
• Geç ergenlik: Geç ergenlik dönemindeki kişiliğin gelişmesi, aile ile
ilişkilerin düzene girmesi, sosyal ilişkilerin gelişmesi, bağımsızlığın
ve cinsel olgunluğun kazanılması ile ilgili sorunlar azalır. Bu dönemde
erkek ve kızlar birbirlerinin vücut tiplerinden çok kişilikleri ile
ilgilenirler. Birbirlerinin iç dünyalarını, düşüncelerini, duygularını,
hayat anlayışlarını daha iyi tanımaya çalışırlar. Geleceğe yönelik
plânlar yaparlar. Sorumluluk yüklenebilirler, Gelecekle ilgili
seçimlerini yaparlar. Evlenebilir, meslek edinebilir ve vatandaşlık
haklarını kullanabilirler.
6. Ergenlik Döneminde Olumlu Tutum Geliştirme
Ergenlik döneminde önemli ruhsal gerilimler ve sorunlar ortaya
çıkabilir. Her genç bu dönemde az veya çok bocalama geçirir. Bu
bocalama dönemi gencin göreceği ilgi ve desteğe göre kısa veya uzun
sürebilir. Gencin bocalama dönemini hasarsız geçirebilmesi için ana,
baba ve öğretmenlere birçok görev düşer. Aileler ergenin sorunları
konusunda bilgilendirilmelidir. Ana baba ve öğretmenler, ergenlik
çağındaki çocukların olgunlaşmasını sağlayacak ortamı hazırlamalıdır.
Ergenin, bu dönemde doğru bilgileneceği, kolayca sorunlarını
tartışabileceği güvenilir bir çevreye ihtiyacı vardır. Bu aşamaca
uyumlu bir grup arkadaşlığı ile karşı cinsten kişilerle dengeli ve
uyumlu arkadaşlıklar kurmak çok önemlidir. Dengeli ve uyumlu grup
arkadaşlığı ile aynı şekilde karşı cinslerle yapılan arkadaşlık
ergenlik dönemindeki bocalamayı en aza indirir.
Meslek seçimi ve geleceğe yönelik hedefler genellikle ergenlik
döneminde yapılır. Bu nedenle ergen kendi yeteneklerini tanımalıdır.
Kendi yeteneklerini bilen ergen durumuna uygun olan en iyi mesleği
seçer. Yeteneklerine ve becerisine göre meslek seçen ergen hayatı
boyunca mutlu ve başarılı olur. Aynı zamanda ergen bütün yeteneğini
kullanma imkânı bulur. Mesleğinde uyumlu çalışacağından hayatının daha
sonraki evrelerinde işiyle ilgili problemler en aza iner. Çalışma
hayatında plânlı olmak, başarıyı artıran önemli bir etkendir. Bu
nedenle plânlı çalışma ergenin daha başarılı olmasını sağlar.
Dolayısıyla da doyuma ulaşan ergen daha sağlıklı bir davranış kazanır.
Ergenlik dönemindeki bir çok sorunun aşılarak olumlu tutum
geliştirilmesinde hobilerin ve spor yapmanın önemi fazladır. Ergenin
sinemaya gitmek, kitap okumak, koleksiyon yapmak gibi hobilerle
uğraşması onun rahatlamasını, stresini atmasını ve birçok olumsuz
davranışın engellenmesini sağlar. Aynı şekilde ergenin spor yapmasının
bedensel ve ruhsal gelişimine önemli katkısı vardır. Spor hem bedeni
geliştirir hem de ergenin stresini atmasına yardımcı olur.
Ergen sosyal ilişkilerde tutarlı saygılı ve katılımcı olmalıdır. Çünkü
ergen kendisinin de toplumun bir bireyi olduğu ve bazı
sorumluluklarının olduğu bilincini taşımalıdır.
Ergenlik döneminin, kişilerin daha sonraki dönemlerini etkilediği
unutulmamalıdır. Kişiliğin bu dönemde olgunlaşması, eş ve meslek
seçiminin ve önemli kararların bu dönemde alınması hayatın sonraki
dönemlerini etkiler. Ergenlikte geçirilen bazı hastalıklar; daha
sonraki dönemlerde kişinin sağlığını etkiler. Bu nedenle ergenlik
döneminin sağlıklı geçirilmesi gerekir.
Ergenlik döneminde oluşan bedensel ve ruhsal değişimlerin kişiler
arasında farklılık göstereceği ergene açıklanmalıdır. Buna bağlı olarak
oluşacak olumsuz davranışlar önlenerek, ergenin sağlıklı bir evre
geçirmesi sağlanmalıdır.
Ergenlik dönemi 12-21 yaşlan arasındaki süreyi içine alır. Bu dönem
daha önceki dönemlerin bir düzene sokulduğu dönemdir. Ergenlik, anî ve
coşkulu tepkiler gösterilen, tedirginlik, huzursuzluk ile neşe ve
mutluluğun birbirini izlediği bazen de iç içe yaşandığı bir dönemdir.
Bu dönemdeki gençlerde genellikle alışılagelmiş davranışlara karşı
çıkma eğilimi vardır. Özellikle de anne baba ve diğer büyüklerin
davranışlarını beğenmezler. Ana ve babaya karşı gelme eğilimi vardır.
Sık sık geleceğe yönelik plânlar yapar. Bağımsız olma ile bir gruba ait
olma duyguları arasında bocalama vardır. Aile bu dönemde gencin
sıkıntılarını dikkate alarak anlayışlı, esnek ve sabırlı davranmalıdır.
Bununla birlikte genç tamamen serbest bırakılmamalıdır. Belirli
sınırların konulması gerekir. Gencin problemlerinin konuşularak
anlayışlı bir şekilde çözülmesi sağlıklı bir gelişmeyi sağlar.
Problemlerin çözülmesi, gençle konuşulması, gencin dinlenilmesi gibi
hoşgörü ortamlarında sağlanmaz ise gençlerle büyükler arasında kopukluk
meydana gelir. Bu kopukluğun yerini tutarsız ve dengesiz ilişkiler
doldurabilir.

II. RUH SAĞLIĞI
Eski çağlarda ruh hastaları toplumun dışına itilmekteydi. Hatta
özellikle batı toplumlarında ruh hastaları, içlerine kötü ruhlar
girdiği gerekçesiyle cezalandırılmışlardır, içinde bulunduğumuz
yüzyılın başında ruh sağlığı sorunlarının oluşumu, belirtileri daha iyi
yorumlanmaya başlamıştır. Ruh hastalarının tedavi edilmesi için çeşitli
ilâçlar bulunmuştur. Ruh hastalarında bu ilâçların kullanılmasıyla
başarılı sonuçlar alınmaya başlanmıştır.
Başlangıçta uzun süreli olarak akıl hastanelerine kapatılan hastalar
daha sonra kısa sürelerde tedavi edilerek topluma kazandırılmaya
yönelik uygulamalar yapılmıştır. Yakın zamana kadar “deli” olarak kabul
edilen ruh hastaları için artık “deli” ifadesi kullanılmamaktadır.
Günümüzde ruh hastaları modern yöntemlerle tedavi edilmekte ve başarılı
sonuçlar alınmaktadır.
Ruhsal yönden sağlığını kaybeden kişilerin iş verimi ve çevreleriyle
olan ilişkileri düzensizdir. Ruh sağlığını kaybeden kişi güvensiz,
kaygılı ve karamsar bir duruma girer.
Sağlığın tanımını yaparken sağlığın bedensel, ruhsal ve sosyal
bakımlardan tam bir iyilik hâli içerisinde olması gerektiğini
belirtmiştik. Sağlık kavramı içerisinde en kolay tanımlanan ve
anlaşılabileni, bedensel sağlık kavramıdır. Oysa, sosyal ve ruhsal
sağlığın tanımlanmasıyla ilgili çeşitli zorluklar vardır. Ruh
sağlığını, kişinin kendisiyle ve çevresiyle uyum içinde olması, aynı
zamanda çevresiyle barışık olması şeklinde tanımlayabiliriz:
Kişilerin çevresiyle uyumlu olması için ruhsal açıdan sağlıklı olması
gerekir. Kişiler ruhsal açıdan sağlıklı olması için bazı özellikleri
taşımalıdır. Bunlardan önemli olanlardan bazılarını aşağıdaki gibi
sıralayabiliriz.
• Kişi çevresiyle uyumlu ilişkiler içinde olmalıdır:
• Kişi kendisine güvenmelidir.
• Kişide korku, kuşku, üzüntü, endişe gibi saplantılar olmamalıdır.
• Bulunduğu arkadaş çevresinde uyumlu, tutarlı ve güven verici
olmalıdır. Çevresindeki kişilerle sevgi, saygı ve hoşgörüye dayalı
ilişkiler kurmalıdır.
• Kişinin hayatında karşılaştığı çeşitli sorunlar olabilir. Bu sorunlar
karşısında bocalamamalıdır. Sorunlarını çözmek için çeşitli yollar
aramalı ve gerçekçi çözüm yolları bulmalıdır. Kesinlikle ümitsizliğe
düşmemelidir.
• Kişinin kendi mesleği dışında eğlendirici, dinlendirici çeşitli hobileri olmalıdır.
Ruh sağlığı ile ilgili kavramlardan önemli olan bazıları ruh bilim
(psikoloji) ve ruh hekimliği (psikiyatri) dir. Ruh bilim (psikoloji),
ruh sağlığının genel ilkelerini ve özelliklerini deneysel çalışmalar
yoluyla inceler. Ruh bilimin inceleme alanında sağlıklı insan ele
alınır. Ruh hekimliği (psikiyatri) ise tıpta bir uzmanlık alanıdır. Bu
hekimlik dalı ruh sağlığını bedensel ve sosyal yönleriyle ele alır.
Kişinin ruhsal hastalıklardan korunmasını, ruhsal sorunların teşhis ve
tedavisini konu edinir. Psikiyatrinin görevi ise ruhsal yönden tedavi
edilen hastaların tekrar topluma kazandırılmasını sağlar.
1. Ruh Sağlığını Etkileyen Faktörler
Ruh sağlığı etkileyen faktörler kişisel faktörler ve çevresel faktörler
olmak üzere iki gruba ayrılır. Bunları aşağıdaki gibi açıklayabiliriz.
a) Ruh sağlığını etkileyen kişisel faktörler
Ruh sağlığını etkileyen kişisel faktörler arasında önemli olanları;
• Yaş ve cinsiyet,
• Kişinin alışkanlıkları,
• Meslek ve medenî durum,
• Beden sağlığıdır.
Yaş ve cinsiyet: Yapılan araştırmalar sonucunda bazı ruhsal sorunların
belli yaş gruplarında yoğunlaştığı görülmüştür. Çoğunlukla 30-40 ve
45-50 yaşları ile yaşlılık dönemlerinde ruh sağlığı bozukluklarına daha
sık rastlanılmıştır. Örneğin, erken bunama gibi rahatsızlıklar 30-40
yaşlarında görülür. Kadınların menapoz dönemine girdikleri 45-50
yaşlarında çeşitli ruhsal problemler oluşur. Yaşlılarda ise yaşlılıktan
dolayı bunama görülebilir.
Ruhsal durumların ortaya çıkması cinsiyetle de ilgilidir. Ruhsal
problemlerin ortaya çıkması kadın ve erkekte aynı sıklıkta olmaz.
Ruhsal problemler kadınlara göre erkeklerde daha fazla görülür. Nedeni
ise ruh sağlığına etki eden faktörlerin erkeklerde daha kalıcı etki
bırakmasıdır.
Kişinin alışkanlıkları: Kişinin alışkanlıkları olumlu ve olumsuz
yönlerde olmak üzere iki çeşittir. Olumlu alışkanlıklara örnek olarak
spor yapma, düzenli uyuma, dengeli beslenme, hobiler ve düzenli
çalışmayı verebiliriz. Bu alışkanlıklar kişinin ruh sağlığını olumlu
olarak etkiler. Olumsuz alışkanlık dediğimiz kötü alışkanlıklar
arasında sigara içmek, alkol ve uyuşturucu kullanmak ile kumar oynamayı
örnek olarak verebiliriz. Saydığımız bu kötü alışkanlıklar hem ruh
sağlığın hem de beden sağlığını olumsuz olarak etkiler. Yapılan
araştırmalar, ruh sağlığı bozulan ve kötü alışkanlıkları olan kişilerde
suç işleme eğiliminin daha fazla olduğunu göstermiştir.
Meslek ve medenî durum: Kişinin mesleği, sosyal ve ekonomik
ihtiyaçlarını karşılaması bakımından oldukça önemlidir. Dolayısıyla
kişinin mesleğini iyi seçmesi ve severek yapması gerekir. Severek ve
isteyerek mesleğini yapması ruh sağlığını olumlu etkiler. Sevilmeyen ve
istenilmeyen işlerde çalışmak başarıyı engeller. Bu durum ise kişinin
ruh sağlığını etkileyerek strese neden olabilir.
Kişilerin ruh sağlığını medenî durumu da etkiler. Sevgi, saygı ve
hoşgörü ilkesine dayalı olan evliliklerde kişilerin ruhsal durumları
daha dengelidir. Sürekli tartışmaların olduğu, sevgi, saygı ve
hoşgörünün olmadığı evliliklerde bu durum önemli ruhsal sorunların
temel kaynağı olabilir. Sevgi, saygı ve hoşgörünün olmadığı aile
ortamından en fazla etkilenen çocuklardır. Çocuklar bu durumdan olumsuz
yönde etkilendiğinden ilerki yaşlarda davranışlarına bu durumu yansıtır.
Beden sağlığı: Kişinin ruh sağlığını, bedensel ve sosyal sağlıktan ayrı
olarak düşünmek yanlıştır. Bu sağlık öğelerinin birinde meydana gelen
bir olumsuzluk diğerini de olumsuz etkiler. Örneğin, beden sağlığı
bozularak hastalanan bir kişi bu durumundan etkilenir. Dolaysıyla bu
durum kişinin ruh sağlığına etki ederek bozulmasına neden olur.
özellikle uzun süreli yatak hastaları ve tedavisi mümkün olmayan
hastalıklar kişinin ruh sağlığının bozulmasına yol açar. Aynı şekilde
kişinin ruh sağlığının bozulduğu durumlarda da beden sağlığı
etkilenerek bozulabilir.
b) Ruh sağlığını etkileyen çevresel faktörler
Ruh sağlığını etkileyen çevresel faktörleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz. Bunlar;
• Ailesel faktörler,
• Sosyal, kültürel ve ekonomik faktörler,
• Özel zorlayıcı durumlardır.
• Ailesel faktörler: Kişinin temel özelliklerinin ilk belirlendiği yer
ailesidir. Aile içindeki sevgi, saygı ve hoşgörüye dayalı ilişkiler
ruhsal gelişimi önemli ölçüde etkiler. Aile içindeki sağlam ve tutarlı
ilişkiler kişinin karşılaştığı birçok problemi kolayca aşmasını sağlar.
• Sosyal, kültürel ve ekonomik fakförler : Kişiliğin gelişmesinde
ailenin önemini yukarıda açıklamıştık. Nasıl ki bireyin kişiliği ailede
oluşuyorsa ailelerin kişiliğinin oluşması, bulunduğu ortamın sosyal
kültürel ve ekonomik faktörlerinden etkilenmesiyle olur. Kişilik
oluşurken sosyal çevredeki gelenek ve göreneklerden etkilenerek
şekillenir. Sosyal çevrenin kurallarına uyulduğunda ruh sağlığı bu
durumdan olumlu etkilenir. Sosyal çevrenin kurallarına uyulmadığı zaman
kişide antisosyal davranışlar gözlenir. Sosyal çevresiyle uyumlu olan
kişi, toplumun da kuralları olduğu bilincine vardığından yeni değer
yargılan gelişir. Böylece toplum içindeki zorluklara daha kolay göğüs
gerer.
Kişilerin ruhsal yapısına etkili olan etmenlerden bir diğeri ise
kültürel ve ekonomik faktörlerdir. Kişinin kültürel ve ekonomik
durumlarının iyi olması ruh sağlığını olumlu etkiler. Ancak kültürel ve
ekonomik etmenlerin iyi olması ruh sağlığının da kesin iyi olacağı
anlamını taşımamalıdır. Kültürel ve ekonomik durumu iyi olan
toplumların değişik kesimlerinde ruhsal bozukluklar ortaya çıkabilir.
Ekonomik durumları nedeniyle farklı kültürlere sahip ortamlarda çalışan
kişilerde, bulundukları ortamın kültür ve ekonomisine uyum
sağlayamadığında çeşitli ruhsal sorunlar ortaya çıkar. Örneğin,
çalışmak için Almanya’ya giden ilk dönemdeki işçilerimizde bu durum
gözlenmiştir. Bu işçilerimizden bulundukları ortamın şartlarına uyum
sağlayamayanlardan bazılarında ruhsal problemler gözlenmiştir. Uyum
sağlayamayanların bir kısmı ise geri dönmüşlerdir.
Özel zorlayıcı durumlar: Savaş, göçler, doğal afetler ve kazalar gibi
bazı durumlar kişileri normalin dışında etkileyerek strese neden
olabilir. Özellikle de daha önceden ruhsal problemleri olan kişiler bu
durumlardan daha fazla etkilenir.
Buraya kadar yapılan açıklamalardan anlaşıldığı gibi ruh sağlığı
kişisel ve çevresel faktörlerden çabucak etkilenir. Ruh sağlığının
olumlu olarak etkilendiği davranışları özet olarak aşağıdaki gibi
sıralayabiliriz:
• Kişi, kendini tanımalıdır. Buna bağlı olarak olumlu ve olumsuz
yönlerinin olacağını kabul etmeli ve olumlu davranışlarını
geliştirirken olumsuz olanları azaltmaya çalışmalıdır.
• Kişi, kendi özelliklerini, yaşadığı ortamın gerçeklerini de göz ardı etmeden korumalıdır.
• Kişi, evinde, okulunda ve is yerinde çalışarak yaşadığı toplumun ve kendisinin gelişmesine katkıda bulunmalıdır.
• Kişi, çevresindeki farklı görüşlere sahip kişilere karşı anlayış ve
hoşgörü ile yaklaşıp iş birliği yapabilme yeteneğine sahip olmalıdır.
• Kişi, hayatında zor durumlar ve başarısızlıklarla karşılaşabilir. Bu
durumlara karşı mücadele etme gücünü kendinde bulmalıdır.
• Kişi, yeni durumlara gerçekçi değerlendirmeler yaparak uyum sağlayabilmelidir.
2. Ruh Sağlığının Korunması
Ruh sağlığının korunması, ancak beden sağlığının da korunmasıyla
sağlanabilir. Çünkü ruh ve beden sağlığından herhangi birisi
bozulduğunda diğeri de bu durumdan etkilenerek bozulur. Ruh sağlığını
korumak için öncelikle beden sağlığının korunması gerekir. Ruh
sağlığını korumak için yapılması gerekenlerden bazıları ise aşağıdaki
gibidir:
• Kişiler kendisinin ve çevresindekilerin ruh sağlığını düşünerek okulda, ailede ve toplum içinde tutarlı davranmalıdır.
• Kişinin günlük hayatındaki belli nedenlere bağlı kaygıların ve
üzüntülerin, her zaman ruhî bozukluk belirtisi olmayacağı bilinmelidir.
• İnsan hayatının herhangi bir döneminde üstesinden gelemeyeceği ruhsal
problemleri olabilir. Ancak bu problemlerin yardımla, zaman içerisinde
atlatılabileceği kabullenilmelidir. Okul hayatı boyunca karşılaştığı
problemlerde sınıf öğretmeninden, rehber öğretmenden, okul
yöneticilerinden veya sağlık personelinden yardım istemelidir. Bu
kişiler dışındakilerden yardım istemek kişiyi daha büyük ruhsal
sorunlara itebilir.
• Kişi kendisinin de toplumda bir yeri olduğunu bilmelidir. Toplumda
bir yeri olduğunu bilen kişi güçlükler karşısında yılmadan,
karamsarlığa kapılmadan ve sorumluluklarına uygun davranışlarda
bulunmalıdır. Bu davranışlar ruh sağlığını olumlu etkiler.
• Kişi yeteneklerini bilmeli, verimli uğraşlar edinmeli, başarılarından
mutlu olmalıdır. Böylece hem yararlı işler yapılır hem de ruh sağlığı
korunmuş olur. Kişinin verimli uğraşları olması boş zamanı
doldurduğundan sıkıntı ve stresi önler.
• Kişinin geleceğe yönelik hedef ve tasarıları olmalıdır. Hedefine
ulaşmak için çaba göstermelidir. Böylece kendisini boşlukta hissetmez.
Yaşamak için bir amacı olur. Hayatta hiçbir amacı olmayan kişilerin
çeşitli ruhsal problemleri olur.
• Kişi başarısızlıktan yılmamalı, yeni durumlara uyum sağlamalıdır.
Bulunduğu yeni durumlara uyum sağlayamayan ve başarısızlık karşısında
pes eden kişilerin ruhsal durumları olumsuz etkilenir. Ruh sağlığının
korunmasında uygulanan sağlık hizmetleri üç [1, 2 ve 3] basamaklıdır.
• Kişinin ruhen dinlenmesi, sağlıklı ve uzun yaşayabilmesi açısından
oldukça önemlidir. Çeşitli hobileri olan, yeterince tatil yapan kişiler
bedenen olduğu kadar ruhen de dinlenmiş olurlar. Bu durum ise onların
sağlıklı olmalarına katkıda bulunur.
Birincil koruyucu ruh sağlığı hizmetleri: Ruh sağlığını korumada
birinci basamak uygulamaları, rahatsızlığın ortaya çıkmasına neden olan
etmenleri ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu basamaktaki hizmetlerde
ruhsal rahatsızlığın fazla görüldüğü kişilere yönelik tedbirler alınır.
Birincil koruma halk eğitim merkezleri, okul aile birlikleri,
mediko-sosyal merkezler ve rehberlik danışma merkezlerince yapılır.
ikincil koruyucu ruh sağlığı hizmetleri: Bu basamakta ruhsal
rahatsızlığı olanların ayakta tedavisi yapılır. Tedavi ilâçla veya
psikoterapi ile yapılır. Psikoterapide hekim ile hasta karşılıklı
olarak görüşerek problemlerin çözümüne gidilir.
İkincil korumada okullardaki rehberlik hizmetleri ruhsal problemi olan
öğrencilerin problemlerinin büyümeden önlenmesi bakımından oldukça
yararlıdır.
Üçüncül koruyucu ruh sağlığı hizmetleri: Bu basamakta ruh sağlığı
bozulan kişilerin tekrar topluma kazandırılmasına yönelik hizmet
verilir. Ruhsal rahatsızlık sonucunda çeşitli yeteneklerini kaybeden
kişiler, tekrar topluma kazandırılmaya çalışılır. Bu basamaktaki
hizmetler rehabilitasyon merkezlerinde psikiyatri ve ruh sağlığı
kliniklerinde verilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
büyüme ve gelişme
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Üreme Ve Gelişme

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
|Refleks|-Oyun,Tasarım,Film,Program,Tek link,İndir :: Eğitim E-Book :: Biyoloji-
Buraya geçin: