|Refleks|-Oyun,Tasarım,Film,Program,Tek link,İndir
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

|Refleks|-Oyun,Tasarım,Film,Program,Tek link,İndir


 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Rönesans’ta Mimari

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
serezo
Yönetici
Yönetici
serezo


Ruh Hali : Rönesans’ta Mimari Defaul10
Mesaj Sayısı : 952
Rep Puanı : 13487
Teşekkür Aldı : 0
Kayıt tarihi : 29/10/09
Nerden Nerden : Kocaeli/Gebze
İş/Hobiler İş/Hobiler : MEsaj atmak :D
Lakap Lakap : Sezo

Rönesans’ta Mimari Empty
MesajKonu: Rönesans’ta Mimari   Rönesans’ta Mimari EmptyCuma Kas. 13, 2009 1:23 am

Rönesans’ta Mimari

Geç Gotik, Orta Avrupa’da 15. Yüzyılda eserlerini vermeye başladığında
İtalya’da Floransa’da erken Rönesans’ın ürünleri görülmeye başlamıştı.
İtalyanlar Gotiği bir barbar sanatı olarak kabul ettikleri için önce
Floransa’da bir karşı sanat hareketi başlamış ve Roma 1500’li yıllardan
başlayarak bu yeni anlayışı en üst düzeye çıkarmıştı.
Rönesans mimarisinin kurucusu olarak Florensa’lı Flippo Bruneleschi
kabul edilir. Kırk yaşına kadar heykelci olan sanatçının ilk eseri
Floransa Domudur.
Burada kaburgalı kubbe yapısında Gotik etkisi görülür. Sanatçının 1421 de yaptığı
St. Lorenzo kilisesinde Gotik etki tamamen kaybolmuştur. Bu kilise daha
sonra Michelangelo’nun yapacağı Medici ailesinin mezar kilisesi için de
bir örnek teşkil edecektir.
Bruneleschi ilk eserlerinde Roman ve ilk Hıristiyanlık eserlerinden
yararlanarak biçimlendirmişti. Daha sonra ise antik kaynaklara
yönelmişti.
Bu hareketin ikinci temsilcisi
Leon Battista Alberti idi. Şair, kompozitör, hukukçu ve sporcu olan
sanatçı Bologna üniversitesini bitirip papaz olmuştu. Ancak sanat,
matematik, felsefe ve yapı sanatı üzerine yazılar yazmıştı. Mimar
Alberti, Hıristiyan kutsal yapısı ile Roman yapısını birleştirme yolunu
tutmuştu.
Bu sentezini Rimini’de S.Fransesco kilisesinde uygulamak istemiş ancak
eser yarım kalmıştı. Alberti’nin bir diğer yapısı da Mantua’da ki
S.Andrea kilisesi idi.
Bu yapı uzun bir salon ve iki yanda birbirlerinden ayrılmış şapelle
nişlerin yer aldığı bölmelerden ibaretti. Rönesans’ta tekrardan görmeye
başladığımız merkezi yapı heyecanını Bizans’tan alıyordu. Gotik sanata
olan düşmanlık Bizans sanatına yakınlık sağlıyordu.
Çapraz geminin kesiştiği yeri de bir kubbe kapatıyordu. Uzun salonu ise
taştan bir tonoz örtüyordu. Bu yapı Gotik’den ayrılıyordu. Gotik’te her
yöneliş derine ve yukarı doğru hareket halinde olduğu halde, burada
mekan hareketi, yerinde duran bir etkide idi. Gotik’te duvarlar,
ayaklar, ve tonozlar silme ve kaburgalarla hareket eden ve bir yöne
yönelen etki içersinde düzenlenmişlerdi. Rönesans, kaburgayı ve
kaburgalı haç tonozu, dinamik etkileri nedeniyle ret ediyordu. Bunun
yerine klasik tonoz ile kubbeyi ele alıyordu. Çünkü bu unsurlarda
hareket özelliği bulunmuyordu. Çatı örtüsü için eski Roma’nın saray ve
hamamları örnek alınmıştı. Buradaki formlar Rönesans sanatçısına daha
ağır başlı sakin ve ölçülü geliyordu. Bu yapılarda insan yeniden ana
ölçü birimi olmuştur. Ve bu şekilde sanatçı gotikte mantıklı olmayan
oranlar ve dini düşünce ile ilişkisini tamamen keser.
Bu klasik anlayışta Floransa dışında yalnız Alberti yapılar inşa eder.
Kuzey İtalya’da 16. Yüzyıla kadar karışık bir üslup hakim olur. Bu
karışık üslup geç Gotik ile antik unsurları birleştirmeye çalışır.
Yukarı İtalya’da klasik üsluba dönüş, bir fresk ressamı olan Donato
Bramante ile başlar (1444-1514) Milano’da Santa Maria Grazia kilisesini
yapan sanatçı daha sonra merkezi planlı yapıların en güzel örneği olan
St. Pietro klisesini gerçekleştirmişti. Bramante’nin daha sonraki
görevi Papaların Avignon’dan dönmesini takiben yaşadıkları yer olan
Vatikan’ın yeniden düzenlenmesi idi.
Rönesan’ın dini ve sivil yapıları aynı unsur ve özellikleri
göstermektedir. Sivil mimarinin en önemli sonucu Palazzo yani
sarayların kazanılması idi. Yeniçağ, kral ve prensler için şato yerine
sarayları uygun görüyordu. Bu yapılarda toplum içinde kendini kabul
ettirmiş, tüccar, bankacı zihniyeti olan kral oturuyor, kudreti ve
hümanist kültürü ile çevresindekilerden üstün olduğu kabul ediliyordu.
Plazzo’da Helenistik sütunları ile avlu önemli bir unsurdu .Muhteşem
bir temsil gücü olması gereken yapının, özellikle cephesi gösterişli
idi. Konsollu frizler ve rustik tarzı yer, yer heroik etki yaratıyordu.
Sivil mimari alanında, klasik üslupta en çok eser veren sanatçılar
Venedik okulundan Jacopo Sansovino (1486-1570) ve Vicenza'lı Andrea
Paladio’dur (1518-1580).
Mimar Paladio, Sasovino’ya nazaran daha klasik üsluba yakın olup
Vicenza’da bir bazilika, bir tiyatro, bir saray inşa ederek yeni
mimarinin temellerini atarken bu şehri de bir sanat merkezi haline
getiriyordu. Bir çok büyük yapıyı gerçekleştiren Paladio, Kuzey
İtalya’da sayıları 20 kadar olan villa yapmıştır. Paladio eserlerindeki
tutarlılık ve sadelikten kaynaklanan başarısı nedeniyle ileri
dönemlerde yapıtlarından en çok esinlenen mimar olacaktır.

Rönesans yapı anlayışının kısa bir zaman içinde son bulması ve bizzat
klasik dönem sanatçılarından Michelangelo tarafından Barok’a
yöneltilmesi dikkat çekicidir.
Rönesans mimarisi 16. Yüzyıla gelindiğinde yerini Barok mimariye
bırakmıştır. Bu dönemden sonra Avrupa’da yapılarda görülen Rönesans
etkisi bir süslemeden öteye gitmemiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Rönesans’ta Mimari
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Mimari Proje çizim Ve Sunuş Standartları
» İç Mimari ve Mimar Proje
» Başlangıctan Fatih dönemi sonuna kadar osmanlıda mimari
» Mimari Proje Çeşitleri ve Açıklamaları
» AutoCad Projeleri - Mimari Bina Projesi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
|Refleks|-Oyun,Tasarım,Film,Program,Tek link,İndir :: Eğitim E-Book :: Mimarlık-
Buraya geçin: